Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun...

İSLAMİ BİLGİ PAYLAŞIM SİTESİ
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Rahmet Forum Son Konular
Konu Yazan GöndermeTarihi
star
starPaz 28 Ekim 2012, 12:04
star
starÇarş. 14 Eyl. 2011, 21:58
star
starSalı 13 Eyl. 2011, 18:41
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:48
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:15
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:02
star
starPtsi 05 Eyl. 2011, 22:51
star
starPaz 04 Eyl. 2011, 13:51
star
starCuma 02 Eyl. 2011, 16:06
star
starCuma 02 Eyl. 2011, 15:45
Similar topics
  • » İbn Teymiyye ve Taklid
  • » Taklid Teyemmüm Gibidir

  • Dihlevi ve Taklid

    Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
    Yazar Mesaj
    e-mir
    Admin
    Admin
    e-mir
    Yaş :
    Kayıt tarihi : 02/02/09
    Mesaj Sayısı : 1596
    Nerden :
    Dihlevi ve Taklid Vide
    http://www.rahmet.yetkin-forum.com
    MesajKonu: Dihlevi ve Taklid Dihlevi ve Taklid Icon_minitimePtsi 29 Ağus. 2011, 22:32

    Şah Veliyyullah ed-Dehlevî, el-İnsaf adlı risalesin de (s.68) der ki: "Şunu biliniz kî I. ve II. hicri yüzyılda insanlar muayyen bir mezhebi taklit etmiyorlardı. Kûtu'l-Kulûb eserinde, Ebu Talib el-Mekkî şöyle der: "Kitap ve mecmualar sonradan çıkmıştır. İnsanların görüşlerini kabul, insanlardan birisinin mezhebiyle fetva verme, her şeyde sözünü kullanıp beyan etme ve bir mezhep üzerine fıkıh öğrenme işi eskiden insanlarda -yani l. ve 2. yüzyılda- yoktu."

    İkinci asırdan sonra fıkhı tahric etme olayı çıktı. Araştırmada da görüldüğü gibi 4. yüzyılın insanları dahi bir mezhebi taklit, onun fıkhını öğrenip beyanda bulunma üzerinde birleşmiş değillerdi. Bilakis insanlar alim ve cahil (avam) olmak üzere iki sınıftı. Müslümanlar arasında veya umum müctehidler arasında ihtilaf olmayan icma meselelerinde, avam tabakası ancak şeriat sahibine uyuyorlardı. Abdestini, yıkanmanın şeklini, namaz ve zekatı ve benzeri hükümleri babalarından veya beldelerinin alimlerinden öğreniyorlar ve bu minval üzerine gidiyorlardı. Başlarına nadir bir olay geldiği zaman, bir
    mezhebi tayin etmeden herhangi bir müftüye soruyorlardı. Tahric kitabının sonunda İbnü'l-Hümâm şöyle der; "Bir müftüye bağlanmaksızın bazen birisine bazen de diğer birine sorarlardı."


    Dehlevî (r.a.), değerli eseri Huccetullahi'l-Baliğa kitabında (1/153) mezkür sözünü zikredip şunu belirtir: "Taklid etmek haramdır. Hiç bir kimse için, delil olmadan, peygamberden başkasının sözünü alması Cenab-ı Hakk'ın şu âyeti kerîmeleriyle haramdır; "Rabbinizin indirdiğine uyunuz, O'ndan başka kimselere tabi olmayınız." (31) "Allah'tan inen ayetlere uyunuz, denildiği zaman; biz babalarımızın bulundukları yola tabi oluruz derler." (32) Taklid etmeyenleri de medhü sena ederek şöyle der: "Hak sözü işitip de güzellikle tabı olanları müjdele, işte Allah onları hidayete erdirmiş ve akıl sahipleri de onlardır." (33) Ve yine: "Birşeyde çekiştiğiniz zaman hemen onu Allah'a ve onun Rasûlüne havale ediniz. Eğer gerçekten Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız" (34) demektedir. Allah, çekişilen bir meseleyi Kur'ân ve Sünnetten gayrı bir kimseye havale etmeyi helal kılmamaktadır.

    Sahabe, Tabiîn ve Tebeu't-Tabiîn'in, bir insanın sadece bir imamın sözüne uymasını yasaklamanın Selef-i Salihînin bir âdeti olduğuna dair icmaları sahihtir. Kim sadece Ebu Hanife'nin veya İmam Malik'in veya Şafiî'nin veya Ahmed b. Hanbel'in görüşlerinin tümünü alırsa, Kitab ve Sünnet'te gelen şeylere itimat etmemiş sayılır. O kişi icma-i ümmetin tümünün ilkine ve sonrakine muhalefet etmiş, övülen üç asırda kendisine bu konuda öncülük eden bir kimseyi bulamayıp, müslümanların yolunun dışında bir yola yakinen tabi olmuştur. Binaenaleyh bu fakihlerin hepsi kendilerini ve başkalarını taklid etmeyi yasaklayıp, taklid edenlere muhalefet etmişlerdi. Bunu îmam el-İz b. Abdusselam, Kavaidü'l-Ahkam fi Me salihi'l-En'âm adlı eserinde, Şeyh Salih el-Füllanî ise İkazu Himemi Uli'l-Ebsar adlı eserinde zikretmişlerdir. (35)

    31) A'raf Sûresi, âyet3
    32) Bakara Sûresi, âyet 170
    33) Zumer Sûresi, âyet 17-18
    34) Nisa Sûresi, âyet 59
    35) Izzeddin bin Abdissela m'ın Kavaidu'l-Ahkâm fî Mesalihil-Enam (2/134-136). Salih bin Muhammed el-Amrî el-Fullanî s. 77-78'e bakınız.

    İslam’da Mezhep, Muhammed Sultan el-Mâsumî
    www.musluman.biz adresinden alınmıştır.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    e-mir
    Admin
    Admin
    e-mir
    Yaş :
    Kayıt tarihi : 02/02/09
    Mesaj Sayısı : 1596
    Nerden :
    Dihlevi ve Taklid Vide
    http://www.rahmet.yetkin-forum.com
    MesajKonu: Geri: Dihlevi ve Taklid Dihlevi ve Taklid Icon_minitimeCuma 02 Eyl. 2011, 15:13

    Aynı eserin son sayfalarına doğru şu bilgiler de verilmiş:

    Şah Veliyyullah e'd-Dehlevî "Tefhimâtü'l-İlâhiyye"de(1/206) şöyle der: "Halkı -özellikle günümüzde- her bölgede öncekilerin mezheblerinden bir mezhebe bağlı olduklarını görürsün. İnsanın bir meselede bile olsa taklid ettiği mezhebten ayrılmasını, dinden çıkmış gibi görürler. Sanki o mezhebin sahibi, gönderilmiş peygamberdir. Ona itaati farz olarak kabul ederler. Hicri 4. yüzyıldan önceki imamlar ve asırların en hayırlısı olan insanların hiçbiri, bir mezhebe bağlı değillerdi."

    Ebu Talib el-Mekkî. Kûtu'l-Kulub adlı kitabında şöyle der: "Fıkıh ve fetva kitapları yazmak, bir mezhebe göre bir görüş beyan etmek veya fetva vermek, sonradan ortaya çıkmış şeylerdir. Önceki insanlar her konuda bir mezhebin görüşüne uymuyorlardı. Fakat halk ise ister Medineli isterse Kûfeli olsun alimleri nerede bulursa onlardan memleketlerindeki ya da hocalardan abdestin keyfiyetini, guslü, namazı, zekâtı, haccı, alış-verişe taalluk eden meseleleri ve benzeri konuları öğreniyorlardı, verdikleri fetva ile de amel ediyorlardı. O âlimlerden hadis ehli olanlar hadislerin ve rivayetlerin (â'sar) açıkladığı konuda ancak şeriat sahibi peygamberi (a.s.) taklid ederler. O kişiler, hadis ve rivayetlerin bulunmadığı konuda ise kendisine delil ulaşana kadar âlimlerin görüş ve sözlerine uyarlardı.

    Onlardan tahric ehli ise kendisinde nassın bulunmadığı konular üzerine fıkıhçıların kaide ve esaslarını düzenleyip, tahric ediyorlardı.

    Halkın bir mezhebe bağlı olmayı gerekli gördükleri bir zamanda İbn-i Arabî gibi bazı ehl-i keşif kimseler mezhebe bağlı olmayı uygun bulmuyorlardı.

    (İbn-i Arabî) "Futuhatû'l-Mekkiye" ve diğer kitaplarında şöyle diyordu: Bir kul, mezhebe bağlı olan toplumun meclisine girdiği zaman başkasını görmüyor. O kimseye, imamının da görüşlerini aldığı kaynağa inmesi gerekir. O zaman bütün imamların da faydalandığı denizin bir olduğunu görür. Böylece mezhebe olan bağlılığı haliyle gider. Ve sonra önceden itimat ettiği şeyin hilafına, bütün mezheblerin bir olmasına hükmeder.

    Bazıları, insanlar ihtilafa düşmesin diye ya da rüyasında ve benzeri şeylerde gördüğü tercih sebeplerinden dolayı mezhebe bağlılığı gerekli görüyordu.

    Tedkîk ehli büyük âlimlerden Ebu Muhammed el-Cuveynî gibi bazıları, bir amel konusunda veya başkasına verdiği fetvasında hiç bir mezhebe bağlı kalmadılar. Ve Cuveynî, el-Muhît adlı kitabını bir mezhebe bağlı kalarak tasnif etmeyi uygun görmemiştir."

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Dihlevi ve Taklid

    Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
    1 sayfadaki 1 sayfası

    Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
    Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun... :: DİNİ KONULAR :: Fıkıh :: Taklid -