Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun...

İSLAMİ BİLGİ PAYLAŞIM SİTESİ
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Rahmet Forum Son Konular
Konu Yazan GöndermeTarihi
star
starPaz 28 Ekim 2012, 12:04
star
starÇarş. 14 Eyl. 2011, 21:58
star
starSalı 13 Eyl. 2011, 18:41
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:48
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:15
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:02
star
starPtsi 05 Eyl. 2011, 22:51
star
starPaz 04 Eyl. 2011, 13:51
star
starCuma 02 Eyl. 2011, 16:06
star
starCuma 02 Eyl. 2011, 15:45
Similar topics
  • » Resulullah'a İtaat İle İlgili Hadisler

  • ULÜ'L-EMRE İTAAT

    Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
    Yazar Mesaj
    e-mir
    Admin
    Admin
    e-mir
    Yaş :
    Kayıt tarihi : 02/02/09
    Mesaj Sayısı : 1596
    Nerden :
    ULÜ'L-EMRE İTAAT Vide
    http://www.rahmet.yetkin-forum.com
    MesajKonu: ULÜ'L-EMRE İTAAT ULÜ'L-EMRE İTAAT Icon_minitimeCuma 06 Şub. 2009, 15:29

    Sadece ayet ve hadisleri okusanız bile ashabdan dahi olsalar alimlere kayıtsız şartsız itaatin caiz olmadığını hatta bazı durumlarda kişiyi ebediyyen cehennemlik yapabileceğini anlayabilirsiniz.

    Ey inananlar, Allah'a itâ'at edin, Elçiye ve sizden olan buyruk sahibine itâ'at edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız- onu Allah'a ve Elçiye götürün. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir. (Nisa: 59)

    Nisa: 59. âyette inananlara: Allah'a, Elçi'ye ve iilü'l-emr(buyruk sahibin)e itaat etmeleri, fikir ayrılığına düştükleri konulan Allah'a, Elçiye götürmeleri emrediliyor ve bunun daha güzel sonuç vereceği vurgulanıyor.

    Ülü’l-emr, buyruk sahibi, sözü geçerli olan kişi demektir. Bunun, devlet başkanı, valiler ve daha genel anlamıyla yöneticiler, komutanlar anlamlarına geldiği, sözgeliminden anlaşılmaktadır. Fakat Abdullah ibn Abbâs'a dayanan görüşe göre buyruk sahipleri, din bilginleridir. "Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelse onu yayarlar. Halbuki onu Elçi'ye ve aralarında buyruk sahiplerine götürselerdi, işin içyüzünü araştırıp çıkaranlar, onun ne olduğunu (haberin taşıdığı anlamı) bilirlerdi. [1] âyetinden âlimlerin de ülü'l-emr olduğu anlaşılmaktadır. Fahre'd-dîn Râzî'ye göre buyruk sahipleri, hall ve 'akd sahipleri olan ulemâ çoğunluğudur[2] Gerek ulemâ, gerek ümerâ toplumu yöneten insanlar, ülü'l-emrdir.Herhalde âyette kasdedilen âlimler, Hz, Peygamber'in görevlendirdiği, onun vekîli olan buyruk sahibi bilgili sahâbîlerdi. İbn Kesîr de ulemâ olsun, ümerâ olsun, bütün buyruk sahiplerinin, ülü'l-emr olduğunu söylüyor.

    Âyette itaat edilmesi gereken buyruk sahibi "Sizden olan" kaydıyla nitelendirilmektedir. "sizden" ta'bîri, genel anlamıyla toplumunuzdan, içinizden anlamına gelelibeleceği gibi, büyük ihtimalle özel anlamıyla sîzin İslâm toplumunuzdan anlamına gelir. Bu özel anlam kasdedilmiş ise âyette herkese değil, Müslüman olan buyruk sahibine itaat emredilmiş olmaktadır. Gayri müslim buyruk sahibine itaat, Müslümanlara farz olmadığı gibi ona karşı koymaya kudretleri varken itaat etmeleri caiz de değildir. Bu, İslâm ülkesinde böyledir. Fakat Müslüman olmayan bir çevrede mü'minlerin, devlete isyan etmeleri gerekmez.
    Hamdi Yazır şöyle diyor: "İtaat etmenin farz olmamasından, isyan etmenin farz olması gerekmez. İtaat mecburiyetinde bulunmamakla isyan mecburiyetinde bulunmak arasında fark vardır. İsyan hakkı başka, isyan görevi başkadır. Binaenaleyh buradan gayri mü'min bir muhitte bulunan mü'minlerin şuna buna karşı isyankâr bir ihtilâlci vaziyetinde telâkki edilmemeleri ve belki müminlerin her nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'a ve Elçisine karşı masiyetten ictinâb ve aynı zamanda kendilerinden olan ülü'l-emre itaat etmeleri, tâğutlara boyun eğmemeleri lüzumunu anlamak lâzım gelir. [3]

    Her Müslüman, yöneticinin isyana sürüklemeyen, yasaya aykırı olmayan emirlerine uymakla yükümlüdür. Fakat isyana sürükleyen emre itaat edilmez. Allah'ın Resulü: "Allah'a isyan hususunda âmire itaat olmaz." buyurmuştur[4] Şu olay, bu konuda güzel bir örnektir:

    "Allah'ın Resulü (s a.v.), savaş için gönderdiği birliğin başına Abdullah ibn Huzâfe'yi kumandan vaptı. Kumandana itâat etmelerini de mücâhidlere tenbih etti. Yolda kumandan, bir olay yüzünden askerlere kızdı ve: 'Peygamber (s.a.v.) size, bana itaat etmenizi emretmedi mi?' dedi. 'Evet' dediler. 'Öyleyse odun toplayıp ateş yakın ' dedi. Odun toplayıp ateş yaktılar. 'İçine girin!' diye emretti. Askerler birbirine baktılar, ateşe girip girmemekte tereddüd ettiler ve birbirlerine dediler ki: 'Biz, ateşten kurtulmak için Allah'ın Resulüne tâbi olduk. Şimdi kendimizi ateşe mi atalım?' Derken ateş de söndü ve kumandanın öfkesi, yatıştı. Döndüklerinde bu olay Allah'ın Resulüne anlatılınca buyurdu ki: 'Eğer ateşe girselerdi bir daha ondan çıkamazlardı. İtaat, ancak iyi şeylerde olur. [5]


    Bir başka hadîste de Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Müslüman gerek sevdiği, gerek sevmediği her hususta Müslüman kumandana itaatle yükümlüdür. Ancak günâh bir şey emredilmedikçe itaat eder. Günâh işlemesi ernredilirse o emir dinlenmez, ve ona itaat olmaz. [6]

    Allah ve Resulünün yolundan ayrılmayan yöneticiye itaat farzdır. Allahın Elçisi: "Üzerinize, siyah kuru üzüm gibi (simsiyah saçlı) Habeşî bir köle de geçirilmiş olsa onun emrini dinleyiniz, ona itaat ediniz." buyurmuştur[7] Müslim'in rivayetinde: "Üzerinize (etrafı) kesik siyah biri de emir olsa sizi Allah'ın Kitabıyla yönettiği takdirde ona itaat ediniz [8]şeklinde olan bu hadîsin anlamı, en âdi bir köle de olsa, Allah'ın Kitabı ile hükmeden emîre itaatin gerekli olduğudur.Başka bir hadîs de

    "Bana itaat eden, Allah'a itaat etmiştir. Bana isyan eden, Allah'a isyan etmiştir. Emîrime itaat eden, bana itaat etmiştir. Emîrime isyan eden, bana isyan etmiştir. [9]

    Allah'a isyan eden zâlim emirlere itaat edilmez. Nitekim Hz. Ebûbekir: "Ben Allah'a ve Resulüne isyan edersem sizin bana itaat etmeniz gerekmez. [10]sözüyle bu gerçeği gayet güzel açıklamıştır. "O aşırıların emrine uymayın. Onlar ki yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, düzeltmezler. [11] âyetinde de bu husus açıktır.

    Yüce Allah, kendisine, Elçisine ve Müslümanlardan olan ülü'l-emre, itaati emrettikten sonra ihtilâfa düşülen konuların Allah'a ve Elçisine götürülmesini, yani Kitâb ve Sünnet hükümlerine göre çözülmesini buyurmaktadır. Kitâb ve Sünnette açıkça beyan edilen hükümler muhkemdir, te'vil götürmez, aynen uygulanır. Bunlarda değişiklik olmaz. Kitâb ve Sünnette hakkında bir hüküm bulunmayan meseleler de Kitâb ve Sünnetteki ilkelerin ışığı altında ve onların amacı doğrultusunda kıyas ve ictihad yoluyla çözüme kavuşturulur.

    Zâhiriyye, bu âyetten, ihtilaflı sorunların mutlaka Kitâb ve Sünnete götürülmesi gerektiğini, bundan dolayı kıyasla amel etmenin caiz olmadığını sanmışlarsa da açıktır ki Kitâb ve Sünnette açıklanmamış olan hususların, ihtilâf halinde Kitâb ve Sünnete götürülmesi için, olayların, sebeplerini ve illetlerini düşünerek birbirleriyle karşılaştırılmasından başka bir yol yoktur. Kıyastan maksad da zaten budur. Fıkıh ve hikmet de budur. Demek ki İslâm'da dört çeşit hüküm vardır. Kitapta açıklanan hükümler, Sünnette açıklanan hükümler, ülü'l-emrin ittifakiyle üzerinde birleşilen hükümler ve sahih kıyasla çıkarılan hükümler. Bu dördüncü yolla ihtilâf azaltılabilirse de görüşler tamamen birleştirilemez. Bunda ihtilâf edildiği zaman da ulü'l-emr'in şûrasına (birlikte konuşup karar vermelerine) ve nihayet imamın emrine başvurulur ki bu da: "Allah'a itaat ediniz, Resule ve sizden olan ülü'l-emre itaat ediniz" emri uyarınca Allah'ın buyruğuna başvurmadır[12]

    Yeni çıkan olayları İslâmlaştırmak, bunlar hakkında İslâm'ın hükmünü belirtmek için bunları Allah'ın Kitabına ve Resulünün Sünnetine-götürmek şarttır. Yeni olayları Allah'ın Kitabına ve Resulünün Sünnetine götürmenin tek yolu da, bunları Kitâb ve Sünnetteki benzeri olaylarla karşılaştırmaktır.


    --------------------------------------------------------------------------------

    [1] Nisa: 98/83

    [2] Mefâtîhül-ğayb: 3/358 (Razî)

    [3] Hak Dini Kıır'ân Dili, 2/1375

    [4] İbn Hanbel, MUsned: 4/426

    [5] Buhârî, Ahkâm: 4; Müslim. İmaret, b. 8

    [6] Buhârî, Ahkâm: 4; Müslim, İmaret: b. 8; Ebû Dâvûd. Cihâd: 87; el-İstî'âb: 3/890

    [7] Buhârî, Ahkâm: 4

    [8] Müslim, İmaret: b. S, h. 36

    [9] Müslim, İmaret: b. 8, h. 32; Buhârî, Ahkâm: 1

    [10] Tehzîbî Sîreti İbn Hişâm, 2/160-161

    [11] Şuarâ: 47/151-152

    [12] Hamdi Yazır, Hak Dini Kıır'ân Dili: 2/1379


    En son e-mir tarafından Ptsi 23 Şub. 2009, 09:48 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    e-mir
    Admin
    Admin
    e-mir
    Yaş :
    Kayıt tarihi : 02/02/09
    Mesaj Sayısı : 1596
    Nerden :
    ULÜ'L-EMRE İTAAT Vide
    http://www.rahmet.yetkin-forum.com
    MesajKonu: Geri: ULÜ'L-EMRE İTAAT ULÜ'L-EMRE İTAAT Icon_minitimeCuma 06 Şub. 2009, 15:33

    Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
    Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
    Ravi : Adiy İbnu Hatim
    Hadis : Boynumda altından yapılmış bir haç olduğu halde Resulullah (sav)'a geldim. Bana:
    "Ey adiy boynundan şu putu çıkar, at!" dedi ve arkasından da şu ayeti okuduğunu hissettim:
    "Onlar Allah`ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih`i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir." (Tevbe, 31).
    Resulullah (sav) devamla: "Aslında onlar, bunlara (ruhbanlarına) tapınmadılar, ancak bunlar (Allah`ın haram ettiği bir şeyi) kendileri için helal kılınca hemen helal addediverdiler, (Allah`ın helal kıldığı bir şeyi de) kendilerine haram edince hemen haram addediverdiler."
    HadisNo : 643
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    ULÜ'L-EMRE İTAAT

    Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
    1 sayfadaki 1 sayfası

    Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
    Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun... :: DİNİ KONULAR :: Fıkıh -