Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun...

İSLAMİ BİLGİ PAYLAŞIM SİTESİ
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Rahmet Forum Son Konular
Konu Yazan GöndermeTarihi
star
starPaz 28 Ekim 2012, 12:04
star
starÇarş. 14 Eyl. 2011, 21:58
star
starSalı 13 Eyl. 2011, 18:41
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:48
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:15
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:02
star
starPtsi 05 Eyl. 2011, 22:51
star
starPaz 04 Eyl. 2011, 13:51
star
starCuma 02 Eyl. 2011, 16:06
star
starCuma 02 Eyl. 2011, 15:45
Similar topics
  • » Gadiri Hum hadisi ve hilafet

  • Gadir-i Hum'da Ali'ye (ra) Hilafet Verilmedi

    Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
    Yazar Mesaj
    e-mir
    Admin
    Admin
    e-mir
    Yaş :
    Kayıt tarihi : 02/02/09
    Mesaj Sayısı : 1596
    Nerden :
    Gadir-i Hum'da Ali'ye (ra) Hilafet Verilmedi Vide
    http://www.rahmet.yetkin-forum.com
    MesajKonu: Gadir-i Hum'da Ali'ye (ra) Hilafet Verilmedi Gadir-i Hum'da Ali'ye (ra) Hilafet Verilmedi Icon_minitimeSalı 09 Şub. 2010, 20:59

    Peygamberin Gadir-i Hum Denen Yerde Hutbe İrad Etmiş Olduğuna Dair Nakledilen Hadisler


    Gadir-i Hum, Cühfe'ye yakın bir yerdir. Mekke ile Medine arasın­dadır. Veda haca dönüşünde Rasûlullah (s.a.v,), burada cemaata bir hutbe irad etmiştir. Bu hutbesinde Ebu Talib oğlu Ali'nin fazilet ve üstünlüğünü beyan etmiştir. Irzının sağlam ve temiz olduğunu, Ye­men diyarında beraberinde bulunan kimselerin kendisi aleyhinde söylemiş oldukları sözlerin dayanaksız olduğunu izah etmiştir. Bazı kimseler, onun yaptığı adaletli işleri baskı, zulüm ve cimrilik olarak değerlendirmişlerdi. Oysa onun yaptığı işlerin doğruluğunu Rasûlul­lah bu hutbesinde açıklamıştı.

    Biz bu konuda varid olan önemli hadisleri nakledecek ve bunların sahih ve zayıf olanlarını beyan edeceğiz. Bunu Allah'ın verdiği güç, kuvvet ve yardımı ile yapacağız:

    Muhammed b. İshak, Yezid b. Talha b. Yezid b. Rükane'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    «Ali, Mekke'de Rasûlullah'la buluşmak için Yemen'den dönü­şünde biraz acele etti. Kendisi önden gitti. Arkada askerlerin başına arkadaşlarından birini vekil bıraktı. Bu vekili de Ali'nin Yemen'­den getirmiş olduğu kumaşları askerlere dağıttı. Askerler bu elbisele­ri giydiler. Mekke'ye yaklaştıklarında Ali onları karşılamaya çıktı. Bir de baktı ki, Yemen'den getirmiş olduğu elbiseler, askerlerin üze­rinde... Vekil olarak bıraktığı komutana kızarak:

    - Yazıklar olsun sana! Bu nedir? diye hesap sordu. Vekili şu ceva­bı verdi:

    - İnsanların arasına geldikleri zaman askerlerin biraz düzgün kı­yafetleri olmalarını istedim. Onun için onlara bu elbiseleri giydirdim.

    - Yazıklar olsun sana! Bunlar Rasûlullah'ın yanına gitmeden, elbiseleri üzerlerinden çıkar.

    Bunun üzerine askerlerin üzerindeki elbiseleri çıkarttırdı ve tek­rar yerlerine koydurdu.

    Bunun üzerine askerler, Ali'nin kendilerine yaptığı bu mua­meleden şikayetçi oldular.»

    İbn İshak, Ebu Said el-Hudrî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «İnsanlar Ali'yi şikayet ettiler. Rasûlullah (s.a.v.) da aramızda, ayağa kalkıp hutbe irad etti. Şöyle dediğini işittim:

    - Ey insanlar! Ali'den şikayetçi olmayın. Allah'a yemin ederim ki, o, Allah'ın zatı hakkında veya Allah yolunda şikayet edilemiyecek ka­dar sert bir kimsedir.»

    İmam Ahmed b. Hanbel, Fadl b. Dukeyn tariki ile Büreyde'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    «Ali ile birlikte gazve için Yemen'e gittim. O'nun biraz sertliğini gördüm. Rasûlullah (s.a.v.)'ın yanına geldiğim zaman Ali'nin kusurlarını anlattım. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)'ın yüz hatlarının değiştiğini gördüm.

    Bana şöyle dedi:

    - Ey Büreyde! Ben müminlere kendi nefislerinden daha yakın de­ğil miyim?

    - Öyledir ya Rasûlallah, dedim.

    - Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır.»

    Neseî, "Sünen" adlı eserinde Muhammed b. Müsenna tariki ile Zeyd b. Erkam'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    «Rasûlullah (s.a.v.), Veda haccından dönüşünde Gadir-i Hum de­nen yere varıp mola verdi. Ağaçların altının süpürülmesini emretti. Sonra kendisi şöyle buyurdu:

    «Bana (Rabbim katından) davetiye geldi. Ben de bu davete icabet ettim. Yalnız ben aranızda iki ağır şey bıraktım. Bunlar Allah'ın kita­bı ile aşiretim olan Ehl-i Beyt'imdir. Bakın hele, benden sonra bunla­ra nasıl davranacaksınız? Doğrusu bu iki şey, havz-ı kevser yanında, yanıma gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmıyacaklardır. Allah, be­nim mevlamdır. Ben de her mü'minin velisiyim.»

    Böyle dedikten sonra Ali'nin elini tutup şöyle dedi:

    «Ben her kimin mevlası isem, bu da onun velisidir. Allah'ım, buna dostluk edene dostluk et. Buna düşmanlık edene de düşmanlık et.»

    Ravi diyorki: Ben Zeyd'e şöyle dedim:

    - Sen bunu Rasûlullah'm kendisinden mi işittin? Zeyd dedi ki:

    - Orada bulunan herkes Rasûlullah'ın böyle dediğini iki gözleri ile gördü. İki kulaklarıyla işitti.»

    İbn Mace, Ali b. Muhammed kanalı ile Bera b. Azib'in şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

    «Veda haccında Rasûlullah (s.a.v.)'la birlikte Mekke'den Medine'­ye dönmek için yola çıktık. Yolda mola verdi. İnsanların namaz için toplanmalarını emretti. Ali'nin elini tutup şöyle sordu:

    - Ben müminlere canlarından daha yakın değil miyim?

    - Evet, Öylesin ya Rasûlallah.

    - Ben her mü'mine kendi nefsinden daha yakın değil miyim?

    - Evet, öylesin ya Rasûlallah.

    - İşte şu (Ali), benim mevlası olduğum kimsenin velisidir. Al­lah'ım, buna dostluk edene dost ol. Buna düşmanlık edene de düşman ol.»

    Hafiz Ebu Ya'lâ el-Musilî, Bera'nın şöyle dediğini rivayet eder: «Veda haccında Rasûlullah (s.a.v.)'la birlikteydik. Dönüşte Gadir-i Hum mevkiine vardığımızda Rasûlullah için iki ağacın altı süpürü­lüp temizlendi. İnsanların namaz için toplanmaları duyurusunda bu­lunuldu. Rasûlullah (s.a.v.), Ali'yi çağırıp elinden tuttu. Onu sağ tara­fında durdurup şöyle dedi:

    - Ben herkese kendi nefsinden daha yakın ve evla değil miyim?

    - Evet, öylesin ya Rasûlallah.

    - İşte şu (Ali) benim velisi olduğum herkesin velisidir. Allah'ım, buna dostluk edene dost ol. Buna düşmanlık edene de düşman ol.

    Ömer b. Hattab, Ali'ye rastlayarak ona şöyle dedi:

    - Seni tebrik ederim. Sen her mü'min erkekle her mü'mine kadı­nın mevlası oldun.»

    İmam Ahmed b. Hanbel, İbn Numeyr kanalı ile Zazan Ebu Öme­r'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    «Ali'nin, düzlük ve geniş bir alanda insanlara şöyle bir duyu­ruda bulunduğunu işittim:

    - Gadir-i Hum gününde Rasûlullah (s.a.v.)'ın söylediği sözlere şa­hit olan kim vardır?

    Onun böyle sorması üzerine oniki adam ayağa kalkıp Gadir-i Hum gününde Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle dediğine şahid olduklarını söylediler:

    «Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.»

    Babasının, "Müsned" adlı eserinde İmam Ahmed b. Hanbel'in oğ­lu Abdullah, Said b. Vehb ile Zeyd b. Yüsey'den nakilde bulunan Ebu İshak'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    «Geniş ve düzlük bir alanda Ali, Gadir-i Hum gününde Rasû­lullah (s.a.v.)'ın söylediği sözleri duyan her kim varsa ayağa kalkması için ricada bulundu. Bunun üzerine Said'in tarafından altı kişi, Zeyd'in tarafından da altı kişi ayağa kalktı, Rasûlullah (s.a.v.)'ın Gadir-i Hum gününde Ali için şöyle dediğine tanık olduklarını ifade etti­ler:

    - Allah, mü'minlere kendi canlarından daha yakın değil midir?

    - Evet, öyledir.

    - Allah'ım, ben her kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım, ona dostluk edene dost ol. Ona düşmanlık edene de düşman ol.»

    Yine İmam Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah, Said ve Zeyd'den nakilde bulunan Ebu İshak'ın hadisi gibi Amr Zi Emer'in de şöyle de­diğini rivayet etmiştir:

    «Rasûlullah (s.a.v.), yukarıdaki hadiste geçen sözleri söyledikten sonra şöyle dedi:

    «Allah'ım, Ali'ye yardım edene yardım et. Onu yardımsız bırakan­ları da yardımsız bırak.»

    "Hasaisu Ali (Ali'nin Özellikleri)" adlı kitabta Neseî, Hüseyin b. Harb kanalı ile Said b. Vehb'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    «Ali, geniş ve düzlük bir alanda şöyle dedi:

    - Gadir-i Hum gününde Rasûlullah (s.a.v.)'ın şu aşağıdaki sözleri söylediğini duyan bir kimse varsa, Allah aşkına kalkıp sahicilik etsin:

    «Doğrusu Allah mü'minlerin velisidir. Ben her kimin velisi isem bu (Ali) da onun velisidir. Allah'ım, Ali'ye dostluk edene dost ol. Ali'ye düşmanlık edene düşman ol. Ona yardım edene de yardımcı ol.»

    Neseî, Amr Zi Emer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    «Ali, geniş ve düzlük bir alanda insanlardan aşağıdaki sözü duymuş olanların tanıklık etmeleri ricasında bulundu. Bunun üzeri­ne birkaç kişi kalkıp Peygamber'in Gadir-i Hum gününde şöyle dediğine tanık olduklarını ifade ettiler. Gadir-i Hum gününde Pey­gamber (s.a.v.), şöyle buyurmuştu:

    «Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım, Ali'ye dostluk edene dost ol. Ona düşmanlık edene düşman ol. Onu seveni sev. Ona kızanlara kız. Ona yardım edenlere yardım et.»

    Abdurrahman dedi ki: Bedir gazvesine katılmış olan on iki kişi ayağa kalktı. Onlardan birine bakıyordum. Dediler ki:

    «Rasûlullah (s.a.v.)'ın Gadir-i Hum gününde şöyle dediğini işittik:

    - Ben mü'minlere kendi canlarından daha yakın değil miyim? Be­nim zevcelerim onların anneleridir. Öyle değil mi?

    - Öyledir ya Rasûlallah.

    - Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım, Ali'ye dostluk edene dost ol. Ona düşmanlık edene de düşman ol.»

    Bu rivayetin senedi zayıf ve garibtir.


    İmam Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah, Ubeyd b. Velid el-Kaysî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    «Abdurrahman b. Ebi Leyla'nın yanına gittim. Bana, Ali'nin geniş ve düzlük alanda insanlara şöyle seslendiğini duyduğunu ifade etti:

    - Gadir-i Hum gününde Rasûlullah (s.a.v.)'ın konuştuğu sözleri duyan bir adam varsa, Allah aşkına ayağa kalksın ve onu görmüş olandan başkası ayağa kalkmasın.

    Ali'nin böyle demesi üzerine oniki kişi ayağa kalkıp şöyle de­diler:

    - Rasûlullah (s.a.v.)'ın, Ali'nin elini tutup şöyle dediğini gördük ve işitttik:

    - Allah'ım, Ali'ye dostluk edene dost ol. Ona düşmanlık edene düşman ol. Ona yardım edene yardım et. Onu yardımsız bırakanı yardımsız bırak!»

    Rasûlullah'ın Gadir-i Hum'daki konuşmalarını duyan herkes aya­ğa kalktı. Sadece üç kişi kalkmadı. Ali onlara beddua etti. Beddu­ası, onları tuttu.»

    İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Tufeyl'in şöyle dediğini rivayet et­miştir:

    «Ali, insanları Küfe mescidinin geniş ve düzlük alanında top­ladı. Rasûlullah (s.a.v.)'ın Gadir-i Hum gününde söylediklerini duy­muş olan kimse varsa ayağa kalkmasını rica etti. İnsanlar kalkıp şu tanıklıkta bulundular: Rasûlullah (s.a.v.), Ali'nin elini tutup Ga­dir-i Hum gününde cemaate şöyle hitabta bulundu:

    - Benim, müminlere canlarından daha yakın olduğumu biliyor musunuz?

    - Evet, ya Rasûlallah.

    - Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım, ona dost olana dost ol. Ona düşman olana düşman ol.»

    Ravi Ebu Tufeyl diyor ki: «Ben mescidin avlusundan dışarı çık­tım. İçimde sanki birşeyler vardı. Zeyd b. Erkam'a rastladım. Ona de­dim ki:

    - Ali'nin şöyle ve şöyle dediğini işittim. Sen buna ne dersin? O da bana dedi ki:

    - Neyi inkar ediyorsun? Rasûlullah (s.a.v.)'ın böyle dediğini ben de işittim.»

    İmam Ahmed b. Hanbel, Meymun Ebu Abdillah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    «Zeyd b. Erkam, benim de duyduğum esnada şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v.)'la birlikte Hum vadisi denen yere inip mola verdik. Namaz kılınmasını emretti. O da namazını tam günün orta­sında öğle sıcağında kıldı. Sonra bize hutbe irad etti. Hutbe irad eder­ken kendisini güneşin hararetinden koruması için bir ağacın üzerine bir bez parçası konuldu. Şöyle buyurdu:

    - Benim, her mü'mine kendi canından daha yakın olduğumu bil­miyor musunuz? (Veya buna şahadet etmiyor musunuz?)

    - Evet, öyledir ya Rasûlallah.

    - Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım, ona dostluk edene dost ol. Ona düşmanlık edene düşman ol.»

    İmam Ahmed b. Hanbel, Rebah b. Haris'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    «Küfe mescidinin geniş ve düzlük alanında iken, bir cemaat Ali'nin yanına gelip kendisine şöyle hitapta bulundular:

    - Ey mevlamız, sana selam olsun.

    - Ben sizin nasıl mevlanız olurum? Siz Arap bir kavimsiniz.

    - Gadir-i Hum gününde Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle dediğini işit­tik: "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır."

    Rebah diyor ki: Onlar geçip gittiklerinde ben de kendilerini takip ederek:

    - Siz kimsiniz? diye sordum. Onlar da dediler ki:

    - Ensâr'dan bir grubuz.

    Aralarında Ebu Eyyüb el-Ensârî de vardı.» İbn Cerir, Aişe nin babası Sa'd'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Cühfe gününde Rasûlullah (s.a.v.)'ın -Ali'nin elini tutmuş ola­rak- hutbe irad ettiğini, sonra cemaata şöyle dediğini işittim:

    - Ey insanlar! Ben sizin velinizim.

    - Doğru söyledin ya Rasûlallah..

    Bundan sonra Rasûlullah, Ali'nin elini tutup kaldırdı ve şöyle bu­yurdu:

    - İşte bu benim velimdir. Ve benim yerime (borçları, emanetleri) ödeyecek kişidir. Buna dostluk edene Allah da dostluk edecektir. Bu­na düşmanlık edene Allah da düşmanlık edecektir.»

    Muttalib b. Ziyad, Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet et­miştir:

    «Cühfe'de Gadir-i Hum mevkiinde idik. Rasûlullah (s.a.v.), çadır­dan çıkıp yanımıza geldi. Ali'nin elini tutup şöyle dedi: «Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır.»

    İmam Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Adem kanalı ile Veda haccına gitmiş olan Yahya b. Adem'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    «Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Ali bendendir. Ben de onda­nım. Borcumu ya ben veya yerime Ali öder.»

    Hafız Ebu Ya'lâ el-Musilî şöyle der: «Ebu Hüreyre, mescide girin­ce halk başına toplandı. Bir genç ayağa kalkarak; "Allah adına söyle. Resûlullah'ın, "Ben kimin velisi isem Ali de onun velisidir. Allah'ım, onu veli olarak kabul edenin velisi ol. Ona düşman olana düşman ol." dediğini duydun mu?" deyince Ebu Hüreyre: -Evet, dedi.»

    Damre'nin, Ebu Hüreyre'den rivayet ettiği hadis ise şöyledir: «Ebu Hüreyre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Ali'nin elini tu­tup şöyle dedi:

    - Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır."

    Bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah, şu ayeti inzal buyurdu: «Bugün size dininizi bütünledim. Üzerinize olan nimetimi tamamla­dım...» (el-Mâide, 3.)

    Ebu Hüreyre dedi ki: Rasûlullah'ın, Ali'nin elini tutup böyle konuştuğu gün, Gadir-i Hum'da bulunduğumuz gündü. Yine Rasûlul­lah buyurmuştu ki: Zilhiccenin onsekizinci gününde oruç tutan kim­seye altmış ay oruç tutmuşçasma sevap yazılır.»

    Bu cidden münker, hatta yalan bir hadistir. Çünkü bu, Buharî ve Müslim'in sahihlerinde bulunan rivayete muhaliftir. Buharî ve Müs­lim'in sahihlerinde sabit olan rivayete göre müminlerin emiri Ömer b. Hattab şöyle demiştir: "Yukarıdaki ayet-i kerime, arefe gününde cuma günü nazil olmuştu. Rasûlullah (s.a.v.), bu ayetin nüzulü esna­sında Arefe'de vakfe yapmaktaydı." Nitekim bunu önceki sayfalarda-da söylemiştik.

    «Zilhiccenin onsekizinci günü oruç tutmak, -ki bu Gadir-i Hum günüdür- altmış ay boyunca oruç tutmaya denktir.» sözü de doğru olamaz. Çünkü sahih hadiste varid olduğuna göre ramazan ayı orucu on aylık oruca denktir. Şu halde bir günlük oruç, nasıl olur da altmış aylık oruca denk olur? Bu, batıl bir sözdür.

    Şeyhimiz Hafız Ebu Abdillah ez-Zehebî de bu hadisi naklettikten sonra bunun gerçekten münker bir hadis olduğunu ifade etmiştir. Ancak bu hadisin yukarıdaki cümleleri mütevatirdir. Rasûlullah (s.a.v.)'ın bunu ifade etmiş olduğu kesindir. Fakat zilhiccenin onseki­zinci günü oruç tutmanın altmış aylık oruca denk olduğuna dair söy­lenen söz doğru değildir. Keza, el-Mâide sûresinin üçüncü ayeti, o gün değil, Arefe günü nazil olmuştur ki, arefe günü, Gadir-i Hum gü­nünden birkaç gün önce idi. Doğrusunu Allah bilir.

    Taberanî, Sehl b. Malik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    «Rasûlullah (s.a.v.), Veda haccını tamamlayıp Medine'ye geldiği zaman minbere çıkıp Allah'ı hamdü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:

    - Ey insanlar! Doğrusu Ebu Bekir bana asla kötülük yapmamış­tır. Onun bu meziyetini takdir edin.

    Ey insanlar! Doğrusu ben Ebu Bekir'den, Ömer'den, Osman'dan, Ali'den, Talha'dan, Zübeyr'den, Abdurrahnıan b. Avf den ve ilk Muhacirlerden razıyım. Onların da bu meziyetlerini takdir edin.

    Ey insanlar! Benim hatırım için ashabımı, hısımlarımı ve dostla­rımı muhafaza edin. Sakın ola ki, Allah, onlara yapmış olduğunuz bir haksızlığın hesabını size sormasın.

    Ey insanlar! Müslümanlara dil uzatmayın. Onlardan biri öldü­ğünde onun hakkında iyi şeyler söyleyin.»

    İbni Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye,5.cild, 7.bölüm.

    [Görüldüğü gibi sahabilerden bazılarının Ali'yi Resulullah'a şikayet etmesi üzerine Resulullah bir hutbe irad etmiş fakat mevcud hadislerin hiçbirinde hilafetin Ali'nin hakkı olduğu belirtilmemiştir. Olay Ali ile askerleri arasında geçen bir tartışmada Ali'nin haklı olduğu ile ilgili bazı cümlelerin sarf edilmesinden ibarettir. e-mir.]
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    e-mir
    Admin
    Admin
    e-mir
    Yaş :
    Kayıt tarihi : 02/02/09
    Mesaj Sayısı : 1596
    Nerden :
    Gadir-i Hum'da Ali'ye (ra) Hilafet Verilmedi Vide
    http://www.rahmet.yetkin-forum.com
    MesajKonu: Geri: Gadir-i Hum'da Ali'ye (ra) Hilafet Verilmedi Gadir-i Hum'da Ali'ye (ra) Hilafet Verilmedi Icon_minitimeSalı 09 Şub. 2010, 21:13

    Aynı bölümde Beni Saide Gölgeliği Kıssası başlığı altında Ömer'den şunlar naklediliyor:
    Duyduğuma göre birisi şöyle demiş: «Eğer Ömer olmasaydı, fala­na bey'at ederdim. Kişinin, «Ebu Bekir'in halifeliği bir oldu bittidir.» demesi, sizi aldatmasın. Evet öyle oldu ama, Allah fitnenin şerrinden ümmeti korudu. Bugün aranızda Ebu Bekir'den başka, kendisine ka­yıtsız şartsız itaat edilen bir kimse yoktur. O, Rasûlullah'ın vefatı es­nasında bizim en hayırlı arkadaşımızdı.»

    ...

    Ama Allah'a yemin ederim ki; Ebu Bekir'e bey'at etmekten daha uygun bir çare bulamadık. Bey'at yapmadan o toplantıyı terkedersek,bizden sonra bir bey'at merasimi yapmalarından korktuk. Bu durum­da razı olmadığımız bir kimseye bey'at edecektik veya ona muhalefet edecektik ki, bu durumda da fesad çıkacaktı. Müslamanlarla meşve­ret etmeden bir emire bey'at eden kimsenin bey'atı geçersizdir. Hem onun bey'atı hem de kendisine bey'at edilen kimsenin emirliği geçerli olmaz. Çünkü bunlar öldürülmekten korktukları için bey'at etmiş olurlar.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Gadir-i Hum'da Ali'ye (ra) Hilafet Verilmedi

    Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
    1 sayfadaki 1 sayfası

    Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
    Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun... :: DİNİ KONULAR :: Serbest Kürsü :: Şiilerden Sorular -