Mezheblere gerek olmadığı iddialarını güçlendirmek için; “Resülüllah hangi mezhebtendi?” demek; “filan komutan hangi bölüğün askeridir?” demek gibi bir şeydir. Tabiri câizse, Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Genelkurmay başkanıdır, ordunun en başındaki isimdir.
Durum böyle olunca, “Genelkurmay başkanı hangi ordunun subayı veya askeridir” diye sorulabilir mi? Bu misalden hareketle, mezheb imamlarını kuvvet komutanları, onların mezhebine tâbi olanları da, o komutanlığa bağlı askerler gibi düşünebiliriz.
Dolayısıyla, “Resûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in mezhebi yoktu, onun için bizimde yok” tavrıyla, mezhebleri ve mezheb imamlarını kabul etmeyenler, yoksa kendilerini Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) gibi mi zannediyorlar? Bunun, bir askerin, kendisini kuvvet komutanı veya Genelkurmay başkanı gibi görmesinden hiçbir farkı yoktur.
İşte bu şizofrenik durumun nasıl ki ciddiye alınacak tarafı yoksa, mezhebsizliği savunanlarında ciddiye alınacak hiçbir tarafı yoktur.
Aslında mezheblere bidat diyen ve tamamen karşı çıkan bir cemaat var mı? bilmiyorum. Meseleyi kendi şahsı açısından düşünecek olursam ben (e-mir) mezheblerin varlığına değil bir mezhebe müntesib olan bir kişinin o mezhebin tüm fetvalarına kayıtsız şartsız uymak zorunda olduğunun iddia edilmesine karşıyım. Bu karşı oluşum ayet ve hadisler kadar mevcud mezhebleri kurdukları söylenen (aslında onlar mezheb felan kurmadılar) alimlerin sözlerine de dayanmaktadır. Zira onlar kendilerinin de bir beşer olduklarını, hata edebileceklerini, herhangi bir nassa aykırı olan görüşlerinin terk edilmesini ve hatta görüşlerinin yazılmamasını, üstelik hangi ayet ve hadise dayanarak verildiği bilinmeyen fetvalarının taklid edilmesinin caiz olmadığını beyan etmişlerdir.
Ama yukarda alıntıladığım yazıda da görüldüğü üzere bazı mutaassıblar bir kişinin bağlı bulunduğu mezhebin fetvalarına aynen bir askerin komutanın tüm emirlerine harfiyyen uydukları gibi uymasını istemektedirler. Bu ise belki on kadar ayet ve hadis ile yasaklanmıştır.
İnşaallah ilgili ayet ve hadisleri buldukça buraya kopyalayacağım.
Yaş :
Konu: Geri: Mezheb Savunması Cuma 15 Ekim 2010, 23:27
Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâmın şöyle anlattıklarını rivayet ediyor:
iki kadın, yanlarında biribirlerinden ayırt edilemeyecek kadar küçük çocukları bulunduğu halde beraber otururlarken, bir kurt gelip çocuklarından birini kapıp götürmüştü. Kadınlardan biri diğerine: Kurdun götürdüğü çocuk seninki idi, dedi. Diğeri ise, hayır senin çocuğun idi, dedi. Bu ihtilâf üzerine davalaşmak için Davud aleyhhiselâmın huzuruna geldiler, Davud aleyhisselâm da kurdun saldırısından kurtulan çocuğun yaşlı olan kadına ait olduğuna karar verdi.
Kadınlar daha sonra Davud aleyhisselâmın oğlu Süleyman aleyhisselâmın huzuruna çıktılar ve meseleyi ona anlattılar.
Süleyman aleyhisselâm da:
— Bana bir bıçak getirin, çocuğu kesip aranızda taksim edeyim, dedi.
Genç olan kadın:
— Aman, hayır hayır. Allah sana rahmet ihsan etsin, çocuk benim değil, yaşlı kadınındır, dedi. Bu sözler üzerine Süleyman aleyhisselâm kalan çocuğun yaşlı kadına değil, genç kadına ait olduğuna hüküm verdi.
(Zira genç kadın çocuğun gerçek anası olduğundan kesilmesinden endişe ettiği için, onun ihtiyar kadında kalması bahasına da olsa hakkından vazgeçmişti.)
(Buharı, Müslim. Ebû Davud, Tirmizî, Neseî)
evet şimdi bakalım mehmet alagaş bu hadise nasıl bir yorum eklemiş?
gerçek seven sevdiğine en ufak bir zarar gelsin istemez.öyle değil mi? peki öyleyse ey Rasulullah Muhammed Mustafa (SAV)i sevdiğini iddia edenler! evet siz! bu nasıl sevgi ki sevdiğinizi iddia ettiğiniz kişinin çocuğu mesabesindeki ümetini "küçük olsun ama benim olsun" mantığı ile bölük bölük, parça parça,hizib hizib ettiniz? bunu yapmakla kalmayıp bu cemaatleri nasıl oldu da birbirine düşman ettiniz? yoksa siz Rasulullahı sevme iddianızda samimi değil misiniz?
[evet özetle böyle idi.yorum Alagaş'a,kelimeler bana ait. e-mir]