"Vallahi, biz olmasaydık, siz o ganimetleri elde edemezdiniz! Kureyş müşriklerini oyalayıp sizin onu toplamanıza imkân veren biziz!" dediler.
Müşriklerin arkadan gelmesinden korkarak Resûlullah Aleyhisselamı koruyanlar da:
"Vallahi, siz bizden daha fazla hak sahibi değilsiniz! Allah onları bize yendirdiği zaman, biz de düşman öldürmesini ve o malları koruyan kimse bulunmadığı zaman onu almasını biliyorduk. Fakat, biz düşmanın Resûlullah Aleyhisselama saldırmasından korktuk da, onun önünde durduk. O halde, siz o mallara bizden daha müstahak değilsiniz!" dediler.[396]
Ubâde b. Sâmit der ki:
"Bedir ashabı olarak ganimet üzerinde anlaşmazlığa düştüğümüz ve onda ahlâkımızın kötüleştiği sırada, Enfâl sûresi hakkımızda nazil oldu.
Böylece, Allah o ganimetleri ellerimizden çıkarttı ve onu Resûlünün eline verdi.
Resûlullah Aleyhisselam da, onu Müslümanlar arasında eşit olarak bölüştürdü."[397] Savaşta büyük yararlılık ve kahramanlık gösterenler, kendilerine, zayıf Müslümanlardan farklı bir hisse verileceğini sanıyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam ganimetlerin eşit olarak bölüştürülmesini emir buyurunca, Sa'd b. Ebi Vakkas:
"Yâ Rasûlallah! Zayıfların koruyucuları olan süvarilere de, zayıflar gibi mi hisse vereceksin?!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Anan ağlasın[398] Sa'd'ın anasının oğlu![399] Sizler, yardıma ve rızka, zayıflarınız yüzünden nail olmuyor musunuz?!" buyurdu.[400]
Müslümanların bu hususta Allahtan korkmaları. Allah'a ve Resûlüne itaatleri, aralarını düzeltti.[401] -------------
[396] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 295, Taberî, Târîh, c. 2, s. 285, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 130, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 264, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 301, 302.
[397] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 296, Taberî, Târih, c. 2, s. 286, Zehebî, Megâzî, s. 42, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 302.
[398] Vâkidi, Megâzî, c.1, s. 99, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 173.
[399] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1,s.173.
[400] Vâkıdı, Megâzî, c. 1, s. 99, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 173, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 225.
[401] Taberî, Târîh, c. 2, s. 286.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/367-368.
Peygamberimiz (s.a.v.) bir ara sahabilerden Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı -Allah ondan razı olsun- cizye toplamak üzere Bahreyn'e gönderdi. Bilindiği gibi Rasulullah, daha önce Bahreyn halkı ile barış yapmış ve Ala b. Hadremi'yi bu yöreye vali tayin etmişti.
Bir süre sonra Ebu Ubeyde, bu yörenin cizyesini toplayıp Medine'ye döndü. Bu durumu haber alan sahabiler dönüşünün ertesi günü, büyük bir kalabalık halinde sabah namazına üşüştüler. Rasulullah namazı bitirip Mescid'den çıkacağı sırada kalabalık bir gurup önüne çıktı. Onları bu durumda gören Peygamberimiz gülümseyerek:
"Öyle sanıyorum ki, Ebu Ubeyde'nin Bahreyn'den bir şeyler getirdiğini haber aldınız." buyurdu. Sahabiler: "Evet" deyince Rasulullah kendilerine şunları söyledi: "İstekle beklediğiniz bu ganimet bölüşümüne hem sevininiz ve hem de üzülünüz. Sebebine gelince sizin hakkınızda korktuğum şey fakirlik değildir. Tersine sizin hesabınıza korktuğum şey, tıpkı daha önceki ümmetlere oluduğu gibi, dünyanın önünüzde açılması (büyük servetler elde etmeniz) ve arkasından bu alanda birbirlerinizle o eskiler gibi rekabete girişip onlar gibi kendinizi mahvetmenizdir."
Hadisi Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn Mace, Ahmed Müsned'inde naklettiler.
"Peygamberimizle birlikte Huneyn savaşına çıkmıştık. O sırada biz daha yeni müslüman olmuştuk. Bir ara [düşmanımız olan] müşriklerin bir ağacın çevresinde halkalandıkları ve silahlarını da bu ağaca astıklarını gördük. Buna "Zat-ı Envat" adını veriyorlardı.
Biz de bir ağacın yanına varınca Peygamberimize:
"Ya Rasulallah, biz de, onlarınki gibi, Zat-ı Envat yapalım mı?" deyince Rasulullah bize şu cevabı verdi:
"Allahu Ekber! Bu dediğiniz onların geleneklerinden biridir. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederek söylüyorum ki, bu söyledikleriniz, İsrailoğullarının Musa'ya:
"Ey Musa, onların nasıl ilahları varsa bize de öyle bir ilah yap" demelerine benzer." (Araf: 7/138)
Sizden öncekilerin gelenek ve adetlerine ilerde düşünmeden dalacaksınız."
İmam Ahmed Müsned, c.5, s. 218. Ebi Vakid el-Leysi'ye dayanarak; Tirmizi, Kİtab el-Fiten, Sizden Öncekilerin Törelerine Oldumolası Atılacaksınız Babı, H. No: 2180, c.4, s. 475
Sahâbe -Allah ondan râzı olsun- îmânda büyük bir kemâle ve olgunluğa erişmelerine rağmen onlar masum değillerdi. Nitekim onlardan birisi günah işlediği zaman hemen tevbe ederek Allah'a sığınır ve günahından temizlenmek için kendisine had cezâsı uygulanmasını isterdi.
Bureyde'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Mâiz b. Mâlik el- Eslemî -Allah ondan râzı olsun- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e gelerek şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi! Ben nefsime zulmettim ve zinâ ettim, beni (had cezâsı uygulayarak) temizlemeni istiyorum, dedi.Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onu reddetti (geri çevirdi). Ertesi gün olunca Mâiz Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e tekrar geldi ve: - Ey Allah'ın elçisi! Ben zinâ ettim, dedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onu ikinci defa reddetti (geri çevirdi). Ardından Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onun kavmine birisini yollayarak: - Onun aklında bir noksanlık biliyor musunuz? Normal bulmadığınız bir davranışına rastladınız mı? diye sordurdu. Onlar (Mâiz'in kavmi): - Biz onu gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki salih kişilere denk akıl sahibi olarak biliyoruz, dediler. Daha sonra Mâiz üçüncü defa Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e geldi ve: - Ey Allah'ın elçisi! Ben zinâ ettim, dedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Mâiz'in kavmine birisini yollayarak onun hakkında sordurdu. Onlar da ne Mâiz'de, ne aklında bir kusur olduğunu söylediler. Mâiz dördüncü defa gelince, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onun recmedilmesini (taşlanarak öldürülmesini) emretti. Bunun üzerine (Mâiz) recmedildi.
Râvi dedi ki: Ğamid kabilesinden bir kadın da gelerek: - Ey Allah'ın elçisi! Ben zinâ ettim ve beni (had cezâsı uygulayarak) temizle, dedi. Fakat Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onu reddetti (geri çevirdi). Ertesi gün olunca tekrar gelerek: - Ey Allah'ın elçisi! Beni niye reddediyorsun. Görüyorum ki, beni de Mâiz gibi geri çevirmek istiyorsun. Allah'a yemîn ederim ki ben hâmileyim de, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: - Öyle ise sen,(ayıbını örtmek, tevbe etmek ve söylediğin sözünden dönmek istersen) git çocuğunu doğurup da gel,ondan sonra recmedilirsin, buyurdu. Râvi dedi ki: - Kadın çocuğu doğurunca, onu bir beze sarmış bir halde geldi. -İşte çocuk, onu doğurdum, dedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: -Git, sütten kesinceye kadar emzir, sonra gel, buyurdu. Kadın çocuğu sütten kesince çocukla birlikte geldi. Çocuğun elinde bir ekmek parçası vardı. -Ey Allah'ın elçisi! İşte çocuk, sütten kestim, yemek de yedi, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- çocuğu alıp, müslümanlardan birine teslim etti.Sonra insanlara bir çukur kazmalarını (ve onu recmetmelerini) emretti, onlar da onu recmettiler.
Hâlid b. Velid -Allah ondan râzı olsun- elinde bir taşla ilerledi, başına atınca yüzüne kan fışkırdı, bunun üzerine kadına hakaret etti. Allah'ın Peygamberi -sallallahu aleyhi ve sellem- Hâlid'in kadına hakaretini işitince: - Ey Hâlid! Yavaş ol! Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, bu kadın öyle bir tevbe etti ki, şayet halktan haksız yere toplanan vergilere el koyan kimse öyle tevbe etseydi affedilirdi, buyurdu.
Ardından Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- cenâzenin hazırlanmasını emretti. Onun cenâze namazını kıldırdıktan sonra kadın defnedildi."
Müslim; hadis no: 1695. Ebu Davud; hadis no: 4440. Tirmizî; hadis no: 1435.