Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun...

İSLAMİ BİLGİ PAYLAŞIM SİTESİ
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Rahmet Forum Son Konular
Konu Yazan GöndermeTarihi
star
starPaz 28 Ekim 2012, 12:04
star
starÇarş. 14 Eyl. 2011, 21:58
star
starSalı 13 Eyl. 2011, 18:41
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:48
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:15
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:02
star
starPtsi 05 Eyl. 2011, 22:51
star
starPaz 04 Eyl. 2011, 13:51
star
starCuma 02 Eyl. 2011, 16:06
star
starCuma 02 Eyl. 2011, 15:45
Similar topics
  • » Bizim Çocuklar Geri Zekâlı Mı?
  • » Biz Filistinliler İçin Dua Ediyoruz Ya Onlar Da Bizim İçin Dua Ediyorsa

  • Boğazlar Bizim Mi?

    Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
    Yazar Mesaj
    e-mir
    Admin
    Admin
    e-mir
    Yaş :
    Kayıt tarihi : 02/02/09
    Mesaj Sayısı : 1596
    Nerden :
    Boğazlar Bizim Mi? Vide
    http://www.rahmet.yetkin-forum.com
    MesajKonu: Boğazlar Bizim Mi? Boğazlar Bizim Mi? Icon_minitimePtsi 06 Nis. 2009, 21:25

    Boğazların konumu, Asya ile Avrupa kıtalarını birbirinden ayıran doğal bir yapı olmasının yanı sıra Ege Denizi üzerinden Marmara ve Karadeniz’e uzanacak ya da ters istikamette izlenebilecek deniz trafiğinin kontrol edilebilmesine imkân vermesi nedeniyle geçmişten bugüne önemini hiç yitirmedi. Boğazların stratejik öneminin fark edilerek bunun askeri ve siyasi amaçlarca kullanımı acaba tarihin hangi döneminde ön görülebilmişti?

    Sorunun cevabı araştırıldığında karşımıza Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet çıkıyor. Fatih’in “Karadeniz’i Osmanlı gölü yapma” hedefinde ilerlemesi,1452 yılında İstanbul Boğazı’nın en dar yerine Rumeli Hisarı’nı yaptırıp buradan geçecek her gemiden geçiş ücreti olarak “ müruriye” almasıyla başlamış olup 1484’te Karadeniz’in kuzey kıyılarındaki Kili ve Akkerman kalelerini feth etmesiyle sonuçlanmış olur. Zamanın süper gücü olan İngiltere bu iki kalenin fethini “ Ancient rule of the Ottoman” adıyla tanımlar ve konumunu kabullenir. Ayrıcalıklı durumun sürdürülmesine Rusların Karadeniz’e inmelerinin engellenilmesi nedeniyle göz yumulur. Ancak Osmanlı’nın 1736 yılında Azak Kalesi’ni Ruslara terk etmesi ve ardından Küçük Kaynarca Anlaşması ile Kırım’ın Ruslara bırakılması, boğazlar üzerindeki hâkimiyetin kaybedilmeye başlamasına neden olmuştur. Bu tarihten itibaren Ruslar, Karadeniz’de harp gemisi bulundurmak, kendi gemileriyle ticaret yapmak ve ticari gemilerini boğazlardan rahatlıkla geçirmek hakkını elde etmiş bulunuyorlardı. Rusya’nın Fransa ile boğazların kontrolüne yönelik görüşmeler yaptığı öğrenilince Osmanlı Devleti 1809 yılında Britanya ile “ Kale-i Sultaniye Anlaşması” imzalar ve bu oyunu bozmaya çalışır. Ancak Britanya ile yapılan bu anlaşma Boğazların statüsünün ikili görüşmeler ile belirlenmesine razı olmak anlamına geliyordu.

    Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın 1831’de Osmanlı’ya karşı ayaklanması ve ardından oğlu İbrahim Paşa’nın Konya’da Osmanlı’yı mağlup etmesi üzerine Avrupalı devletlerden yardım alınamamış ve beklenen yardım Rusya’dan gelmiştir. Rusya ile bu yardım karşılığı 1833 yılında “ Hünkâr İskelesi Anlaşması” imzalanmış ve anlaşmanın sekiz yıl için geçerli olduğu konusunda mutabakata varılmıştır. Anlaşma maddeleri arasında “ Rusya’nın talebi halinde Osmanlı’nın Boğazlara yabancı herhangi bir savaş gemisini sokmayacağı taahhüdü vardı.

    1839 yılında Kavala’nın Osmanlı ile Nizip’te tekrar karşılaşması üzerine Osmanlı, 13 Temmuz 1841 yılında Rusya, Avusturya, Fransa, Britanya ve Prusya ile “ Akdeniz ve Karadeniz Boğazları Hakkında Londra Sözleşmesi” imzalandı. Barış zamanlarında Boğazların savaş gemilerine kapalılığı ilkesi Osmanlı Devleti’nin takdir ve tasarrufundan çıkarılarak uluslar arası yükümlülüklere bağlanması bu anlaşmanın en önemli maddesi oldu.

    Anlaşma, küçük ihlal ve itirazlara rağmen Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar geçerli oldu. İhlallerin en önemlisi, Ağustos 1914 yılında Osmanlı Devleti’ni savaşa dâhil olmaya iten Goeben ve Breslau adlı iki Alman gemisinin Boğazlardan geçerek Rusya limanlarını bombalaması olayı idi. İtilaf devletleri Boğazların kontrolünü Rusya’ya kaptırmamak için İstanbul’u işgal etmek zorunda kalmışlardı. Savaşın ardından Lozan Barış Anlaşması’nın bir parçası durumundaki ‘ Boğazların Tabi Olacağı Usule Dair Mukavelename’ye göre’ Boğazların statüsü tekrar değerlendirilmiş ve 1841’deki şartlar geçerli kabul edilmişti. Türkiye’nin Boğazların konumunu kendi lehine çevirmek yönündeki girişimleri, Möntre ( Montreux) Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanması ile sonuç vermişti ( 20 Temmuz 1936).

    ( Yararlanılan Kaynak; Ayşe Hür, 24 Ağustos 2008 tarihli makale)

    Geçerliliği yirmi yıl ile sınırlandırılmış olan anlaşma, şimdilik itiraz edilmeksizin uygulanmaktadır. Taraf olan üye ülkelerden herhangi bir başvuru olduğu takdirde konumu tekrar gözden geçirilebilecek olan anlaşma, Boğazların kuzeydeki gelişmeler nedeniyle stratejik öneminin tekrar fark edilerek öne çıktığı bugünlerde umarım taraflar arasında yeni anlaşmazlıklara neden olarak ülkemizi taraf olmaya zorlamaz.
    .............................................
    evet 1452 yılında boğazın sadece Anadolu Yakası bizim elimizdeyken dahi gelen geçen gemilerden vergi alıyorken şimdi durum nasılmış bir de ona bakalım:

    Türkiye savaşan ülke ise ya da kendisini yakın bir savaş tehdidinde görüyorsa; ticari gemilerin geçişini engelleyemese de, geçişlere bazı kısıtlamalar getirebilmek hakkına sahiptir. Örneğin; geçişlerin gündüz yapılması, Türkiye’nin belirleyeceği güzergahların kullanılması ve kılavuz kaptan alınmasının zorunlu tutulabilmesi (ücret almamak koşuluyla) mümkün olmaktadır. Savaş gemileri ile ilgili olarak; geçişi sınırlayıcı pek çok hüküm vardır. Bunlar sadece Türkiye’nin değil; Karadeniz Ülkelerinin de lehinedir. Örneğin; Karadeniz’de bulunabilecek toplam tonaj; Karadeniz’de kıyısı olmayan ülkeler için 30 bin ton ile sınırlandırılmış ve bu gemilerin Karadeniz’de 21 günden fazla da kalamayacaklarını hükme bağlamıştır

    yani bırakın geçiş ücreti almayı kılavuz kaptan hizmetinin dahi ücretini alamıyoruz.
    oysa Amerika zorla ele geçirdiği Panama Kanalı'ndan bakın ne kadar geçiş vergisi alıyor:

    Panama Kanalı İdaresi’nin (Panama Canal Authority-ACP) Yönetim Kurulundan gelen tavsiyeyi izleyen Panama Cumhuriyeti Hükümet Konseyi, Panama Kanalı Ücretlendirme sistemi ve bazı düzenlemelerin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili öneriyi onayladı. (26 Nisan 2007)
    Panama Kanalı İdaresi (ACP), 02 Şubat 2007 tarihinde yaptığı açıklamada, hizmetin ve gidilecek bölgenin ticari değerine daha yakın bir geçiş ücreti tahsil edilmesine dair isteğini belirtmişti.
    Dondurulmuş yük taşıyan gemiler ve yolcu gemileri için bu uygulama 1 Ekim 2007 tarihinde yürürlüğe girecekti. Buna ilaveten, konteyner gemileri için yürürlülük tarihi ise 01 Mayıs 2008 olacaktır. Konteyner gemileri ve güvertede konteyner taşıma kapasitesi olan diğer gemiler için geçiş ücreti konteyner (TEU) başına 54 $ olacaktır.

    tavsiyeyi kabul eden her ne kadar Panama Cumhuriyeti Hükümet Konseyi diye gözükse de paranın asıl kim tarafından alındığı üstteki paragrafın ilk üç cümlesinde saklı; Panama Kanalı İdaresi

    bakar mısınız? konteyner başına 54 dolar.büyükçe bir geminin yüzlerce konteyner aldığını düşünün.
    hatta izlediğim bir belgeselde oldukça büyük bir gemi bir seferinde tam 240 000 dolar veriyordu bu kanaldan geçiş için.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Boğazlar Bizim Mi?

    Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
    1 sayfadaki 1 sayfası

    Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
    Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun... :: EVLADU İYAL :: Tarih :: Türk ve Osmanlı Tarihi -