Kuran'daki ayetleri yaratmayan bir beşerin adı ile değil, yani beşeri zaaflarımızla dolu önyargılı bilgilerimizi ayetlere onaylatarak değil, bilakis Yaratan Rab'bin adı ile okumak nasıl olur?Allah, Kuran'ın nedereyse tamamında hatta her sayfasında bunu bize bildirirken acaba biz ayetleri bu şekilde okuyor muyuz?İşte Kuran'da geçen okuma tekniği ile ilgili anahtar kelimlerin manaları:
Tezekkür: geçmişe yönelik düşünce demektir. Hatırlamaya ve hafızaya dayanır. Tedebbür: geleceğe yönelik düşünce demektir. Hadiselerin ve eşyanın arkasına geçmek (dübür) demektir. madrikeye dayanır ve tedbir üretmeye yarar. Taakkul: geçmiş ve gelecek arasında bağ kurmak demektir. Zira "akil" bağ demektir. Tefakkuh: geçmiş, gelecek ve bunlar arasındaki bağlantıdan yola çıkarak bugüne ilişkin sonuçlar çıkarmaktır. Fıkıh da budur. Tefekkür: bütün bu süreçlerin tümünü kapsayan düşünme melekesidir. Tertil: Kur'an'ı dura dura, sindire sindire, yedire yedire velhasıl anlamına uygun düşürerek,yukarıda bahsedildiği gibi anahtar kelimeleri dikkate alarak usulune göre okumaktır.
Çok değerli bir teknik direktör nasıl maç oynandığı esnada oyunu çok iyi okuyorsa, bir mümin de Kuran'ı çok iyi okumalıdır ki O Kuran bir hidayet,bir öğüt,bir kılavuz, bir irşad aracı olsun.Oyunu iyi okumayan bir teknik direktör nasıl maçı kaybetmeye müstehaksa ayetleri okumayan ya da iyi okumayan kişi de dünyasını ve ahıretini tehlikeye atacaktır.
Kur'an'dan faydalanmak istersen onu okuyacağın ve dinleyeceğin zaman kalbini ona bağla ve işitme organlarını ancak ona yönlendir. Yüce Allah'ın seninle konuştuğu, muhatap olunduğun şuuruyla o atmosferde hazır bulun. Çünkü Kur'an, Resûlü'nün dili üzere Allah'ın buyurduğu hitabıdır.
Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak ki bunda kalbi olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt bulunmaktadır." (Kaf, 37)
İşte böyle... Bunun tam tesir etmesi için, gerçekleşmesi gereken düsturların, konumlara olan bağlantısının, bu tesirin meydana gelme koşullarının, gerekli şartın meydana gelmesi ve bunlara mani olan etkenlerin kalkması gerekir. Ayet-i kerime bunların hepsini apaçık ve özlü bir anlatımla dile getirmekte, maksadı ortaya koymaktadır....
Ayet-i kerime'de buyurulan:
"Muhakkak ki bunda bir öğüt bulunmaktadır" cümlesi, sûrenin başından bu ayete kadar olan konulara işaret etmektedir. İşte bu, tesir edendir.
"Kalbi olan" ifadesine gelirsek, bu da (tesiri) kabul eden yerdir. Bundan murad ise, Allahu Teâlâ'yı akleden diri kalptir. Allahu Teâlâ'nın buyurduğu gibi:
"O'nun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur'andır. Diri olanları uyarsın ve kâfirler cezayı hak etsinler diye." (Yasin, 69-70)
Yani, diri kalpleri. Âyette geçen, "Kulak veren" ifadesi ise; kendisine söylenenlere karşı hazır bulunup kulak vermek ve işitmeyi oraya yönlendirmek demektir. Nitekim bu da, söz ile tesir etmenin şartı anlamına gelir.
"Hazır bulunup" ifadesine bakarsak; bundan murad ise, kalbin şahit olması, hazır bulunup, kaybolmaması demektir.
İbn Kuteybe der ki: "Allah'ın Kitabını dinlerken kalp ve idrak hazır ve şahit bulunmalı ve asla gafil olmamalıdır." Şu var ki, kalbin başka yerde olması, tesir etmesi için engel teşkil etmektedir. Yani kendisine söylenenlere karşı kalp gaflette bulunmakta ve hazır olmamaktadır. Ona bakışlarını çevirmemekte, onu düşünmemektedir.
Öyleyse, tesir oluşmuşsa -ki bu Kur'an-ı Kerim'in bizzat kendisidir- Kabul eden yerde oluşmuşsa - ki bu da akleden kalptir-, Şart da meydana gelmişse -ki bu da kulak vermektir-, Maniler de ortadan kalkmışlarsa -bunlarda kalbin gafil olması, âyetin hitabından çıkıp başka şeylere yönelmesidir- O takdirde istenilen tesir meydana gelmiş demektir. Bu da: Faydalanmak ve öğüt almaktır. El Fevaid İbni Kayyım el Cevziyye