Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun...

İSLAMİ BİLGİ PAYLAŞIM SİTESİ
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Rahmet Forum Son Konular
Konu Yazan GöndermeTarihi
star
starPaz 28 Ekim 2012, 12:04
star
starÇarş. 14 Eyl. 2011, 21:58
star
starSalı 13 Eyl. 2011, 18:41
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:48
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:15
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:02
star
starPtsi 05 Eyl. 2011, 22:51
star
starPaz 04 Eyl. 2011, 13:51
star
starCuma 02 Eyl. 2011, 16:06
star
starCuma 02 Eyl. 2011, 15:45
Similar topics
  • » Tevessül Ve Ebu Hanife
  • » Cansiz seylere tevessul

  • Tevessül İçin Katledilen Ayetler

    Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
    Yazar Mesaj
    e-mir
    Admin
    Admin
    e-mir
    Yaş :
    Kayıt tarihi : 02/02/09
    Mesaj Sayısı : 1596
    Nerden :
    Tevessül İçin Katledilen Ayetler Vide
    http://www.rahmet.yetkin-forum.com
    MesajKonu: Tevessül İçin Katledilen Ayetler Tevessül İçin Katledilen Ayetler Icon_minitimePerş. 25 Ağus. 2011, 00:40

    I. YASAKLANMIŞ TEVESSÜL HAKKINDA DELİL OLARAK KULLANDIKLARI AYETLER:

    1- Bu ayetlerden birisi Allah Teala'nın şu sözüdür:

    "Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Ona yaklaşmaya vesile arayın ve yolunda cihat edin ki kurtuluşa eresiniz (Maide : 35)


    Yaratılmış valıkların zatları ile tevessülün cevazına delil getirdikleri zaman bu ayeti ileri sürerler. Bu bir yanılgıdır. Çünkü ayeti kerime ehl-i sünnet ve'l-cemaat nazarındaki sahih tevessülün ispatında delildir. Bu da ayetteki vesile kelimesinde önce ve sonra geçen iman, takva ve Allah yolunda cihat gibi salih amellerdir. Bu konuda ehl-i sünnet arasında ihtilaf yoktur. Ancak onlarla muhalifleri arasındaki ihtilaf, yaratılmışların zatlarıyla tevessülün meşruluğu konusunda bu ayetin delil olarak kullanılıp kullanılamıyacağı noktasındadır. Bu ayette onların söyledikleri şeye açık veya dolaylı herhangi bir işaret yoktur.

    Ayet-i kerimedeki vesile ile kast edilen şey, Allahu Teala'ya itaatle ve O'nun razı olduğu amelle yaklaşmaktır. Ehli sünnet ve'l-Cemaat müfessirleri arasında bu konuda hiçbir ihtilaf yoktur.

    • İbnu Cerir et-Taberî bu ayetin tefsirinde şunları söyledi:

    "Allah Teala bu ayetle şunu kastediyor: Ey haber verdiği, sevap vadettiği ve ceza ile korkuttuğu konularda Allah'ı tasdik edenler! "Allah'tan korkun" diyor ki: Size emrettiği size yasakladığı şeylerde O'na itaat ederek icabet edin, Rabbinizi ve peygamberinizi tasdikinizi ve imanınızı salih amellerinizle ispat edin "Ve O'na yaklaşmaya vesile arayın" diyor ki: O'nun razı olduğu amelle O'na yakın olmaya çalışın.

    Vesile: Şu sözü söyleyenin yaptığı iştir: Filan kişiye şöyle şöyle tevessül ettim, yani ona şöyle şöyle yaklaştım demektir..." İbnu Cerir daha sonra ilim adamlarının sözlerini senetleriyle birlikte sıraladı ve şöyle dedi:

    "Ebû Vail'den "O'na yaklaşmaya vesile arayın" ayeti hakkında şu söz rivayet edildi: Dedi ki: Amellerde yakınlık arayın, demektir. Ata'ya göre vesile, yakınlık demektir.

    Süddi'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Vesile, istemek ve yaklaşmak demektir.

    Katade'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Yani O'na itaat ederek ve razı olduğu amellerle yaklaşın.

    Mücahid'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Vesile, Allah'a yakınlık demektir. Hasan ve Abdullah’dan da İbn Kesir de vesilenin yakınlık anlamına geldiği rivayet edilmiştir.

    İbn Zeyd'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Vesile, muhabbettir, Allah'a sevginizi gösterin demektir. İbn Zeyd bunu dedikten sonra şu ayeti okudu: "Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine vesile ararlar(İsra,57-Tefsiru,t-Taberi.c.IV.s.226)

    • Büyük alim, müfessir Şihabüddin Mahmud el-Alûsî el-Bağdâdî bu ayetin tefsirinde şunları söyledi:

    "Ey iman edenler. Allah'tan korkun" Allah Teala kendisine ve Rasûlüne harp açanların cezasını ve cinayetlerinin büyüklüğünü zikrettiği ve bunlar arasında tevbe edenlerin Allah tarafından bağışlanacağına işaret ettiği zaman müminlere de yapacakları ve terk edecekleri her şeyde Allah'a karşı sorumluluk bilincinde olmalarını emretti. Savaş ve bozgunculuk, sakınmaları gereken masiyetler cümlesindendir. Tevbe, istiğfar ve bozgunculuğu önlemek de yapacakları taatler cümlesindendir.

    "Ona yaklaşmaya yol arayın" Yani O'nun Sevabını ve yakınlığını kazanmaya yol arayın.

    Vesile Feile kalıbında bir kelimedir. İtaatlerde bulunmak ve masiyetleri terketmekle kendisiyle Allah'a tevessül edilen ve yaklaşılan şeyler manasına gelir. Mahmud el-Alûsî daha sonra şöyle dedi:

    Bazı insanlar bu ayeti kerimeyle salihlerle yardım istemenin, onları Allah'la kullar arasında vesile kılmanın ve: "Allah'ım, bize şunu şunu vermen için sana filan kişi ile yemin ediyoruz" demenin meşruluğuna delil getirdiler. Onlardan bazıları da Allah'ın kullarından ölü veya orada hazır bulunmayanlar için: "Ey filan zat, bana şöyle şöyle rızık vermesi için Allah'a dua et" diyorlar. Bunun vesile aramak cinsinden bir şey olduğunu iddia ediyorlar ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediğini rivayet ediyorlar:

    "Çaresiz kaldığınız zaman kabirdekilere müracaat edin veya onlardan yardım isteyin." Bütün bunların gerçekle hiçbir alakası yoktur. Bu makamda söylenecek doğru söz şudur: Yaratılandan yardım istemek, ondan dua talebi anlamında onu vesile kılmak -şayet istenilen kişi hayatta ise- bunun caizliğinde şüphe yoktur. Bunun caiz oluşu, onun isteyen kişiden daha faziletli oluşuna bağlı değildir. Hatta faziletli olan bir kimse faziletçe daha alt seviyede bulunan birisinden de dua talebinde bulunabilir.

    Sahih olarak rivayet edilmiştir ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisinden umre yapmak için izin istediği zaman Ömer'e Radıyallahu anh şöyle demiştir:

    "Kardaşcağızım, duandan bizi de unutma." Ayrıca Ömer'e Uveyse'l-Karanî'den kendisi için istiğfar etmesini istemesini emretmiştir. Ümmetine de yukarıda geçtiği gibi kendisi için vesileyi istemelerini ve kendisine salavat getirmelerini emretmiştir.

    Kendisinden talepte bulunulan kişi ölmüş ise veya orada hazır değilse bunun caiz olmadığında ve seleften hiç kimsenin işlemediği bir bid'at olduğunda hiçbir alimin şüphesi yoktur (el-Alusi Ruhu,l-Meani fi Tefsiri,l-Kur,ani,l-Azim ve,s-Seb,il-Mesani c.III.s.124-129)

    -Allah rahmet eylesin- Alûsî daha sonra ilim adamlarından ve müctehit imamlardan bid'at tevessülün menedilmesi konusunda nakiller yaptı, tevessül meselesini etraflıca açıklamak için uzun uzun nefes tüketti, meşru ve gayri meşru tevessülleri beyan etti, muhaliflere cevaplar verdi, onların kusurlarını /yanlışlarını ortaya koydu; Kitap, Sünnet ve Selefi Salihin uygulamasından delil ve burhanlarla onların şüphelerini çürüttü. Daha fazla bilgi almak isteyen onun tefsirine müracat etsin.

    • Şam'ın büyük alimi Şeyh Muhammed Cemaleddin el-Kâsımî bu ayet-i kerimenin tefsirinde şunları söyledi:

    "Ey iman edenler, Allah'tan korkun ve ona yaklaşmaya vesile arayın." Vesile: Yakınlık demektir. İbn Abbas, Mücahid, Ebû Vail, el-Hasen, Zeyd, Ata, es-Sevrî ve pek çok kişi bunu böyle tefsir ettiler. Katade dedi ki: Yani Allah'a itaat ederek ve razı olduğu ameller işleyerek yaklaşın demektir. İbn Zeyd şu ayeti okudu: "Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine vesile ararlar."

    İbn Kesir dedi ki: “Bu alimlerin söylediği hep budur. Bu konuda müfessirler arasında ihtilaf yoktur..." Daha sonra şöyle dedi:

    "Uyarı: "Vesile"nin tefsiri konusunda zikrettiğimiz şeyler, itimat edilen bir tefsirdir. Takıyüddin İbn Teymiyye "Kitabü't-Tevessül" de bu konuda öyle bir açıklama yapmıştır ki artık söylenecek söz bırakmamıştır. Biz ondan bir bölüm nakletmeyi uygun gördük. Çünkü tefsir ilminde araştırma yapan bir kimse onu görmezlikten gelemez (Tefsiru,l-Kasımi Mehasınü,t-Te,vil c.VI.s.184-189)

    Sonra oradan meşru ve gayri meşru vesileyi Şer'î delilleriyle açıklayan bilgiler nakleti. Daha fazla bilgi isteyen, konusunda yazılmış bu büyük esere müracaat etsin.

    • Büyük alim, usulcü, müfessir Muhammed el-Emin İbn Muhammed el-Muhtar eş-Şenkîtî bu âyetin tefsirinde şunları söyledi:

    "Bil ki alimlerin çoğunluğuna göre burada vesile ile kastedilen, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in getirdiği şeye uygun bir şekilde ve Allah'a samimi bir bağlılık içinde/ ihlasla, O'nun emirlerine uyarak, yasaklarından sakınarak Allah'a yaklaşmaktır. Çünkü Allah'ın rızasına ulaştıran ve O'nun katındaki dünya ve ahiret iyiliğine / saadetine kavuşturan tek yol budur.

    Vesilenin aslı, bir şeye yaklaştıran ve ona ulaştıran yoldur. Bu da alimlerin icmaı ile salih ameldir. Çünkü Rasûlullah'a tabi olmanın dışında Allah'a yaklaştıracak vesile/ yol yoktur. Buna göre vesileden kastedilen manayı açıklayan pek çok ayet vardır. Mesela bunlardan bazıları şunlardır: "Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının (Haşr : 7) "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz."219 "De ki: Allah'a ve Rasûlüne itaat edin (Nur : 54)

    İbn Abbas'tan radıyallahu anh rivayet edildiğine göre vesile ile kastedilen hacettir/ ihtiyaçtır. Nafi, el-Ezrak'a: Araplar bu kelimeyi tanırlar mı? diye sorunca Nâfi ona Antere'nin şu beytini okudu:

    "Erkeklerin sana ihtiyacı (vesile) vardır,

    Seni alırlarsa sürmelenir, kınalanırsın"

    Beytteki ihtiyaç vesile ile ifade edilmiştir. İbn Abbas'tan gelen bu rivayete göre "O'na vesile arayın" ayetinin anlamı ihtiyacınızı Allah'tan isteyin demektir. Çünkü bu ihtiyaçları vermeye sadece O'nun gücü yeter. Şu ayet-i kerime bu yöndeki bir manayı beyan etmektedir: "Bilmelisiniz ki, Allah'ın yanısıra tapdıklarınız atma, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın (Ankebut : 17) "Allah'ın lütfunu isteyin(Nisa : 32)

    Vesile kelimesinin gerçek manası, alimlerin genelinin ulaşmış oldukları manadır ki ibadetlerde Peygamber'in getirdiği şekle uygun olarak ihlasla Allah'a yaklaşmak demektir. İbnu Abbas'ın tefsiri de bu mananın içinde vardır. Çünkü ihtiyaçların giderilmesi için Allah'a yalvarmak, yakarmak da O'nun rızasına ve rahmetine kavuşmaya vesile olan en büyük ibadet türlerinden biridir.

    Bu araştırmayla öğrenmiş oldun ki cahillerin peşinden giden tasavvuf iddiasındaki sapıkların pek çoğunun ayetteki vesileden kendisi ile Rabbi arasında aracı olan şeyhin kastedildiğini iddia etmesi, cehalet, körlük ve apaçık bir sapıklık içinde yolunu kaybetmek demektir. Allah'ın Kitabıyla oynamaktır ve kafirlerin küfrünün temelini teşkil eden Allah'ı bırakıp vasıtalar edinmektir. Nitekim şu ayetlerde Allah Teala onların bu durumunu açıklamaktadır:

    "Allah'tan başka veliler edinenler: Biz bunlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz, derler (Zümer,3) "Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar, ne de fayda veremeyecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar. De ki: Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Haşa! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir (Yunus : 18)

    Her mükellefin bilmesi gerekir ki, Allah'ın rızasına, cennetine ve rahmetine ulaştıran yol, O'nun Rasûlüne sallallahu aleyhi ve sellem tabi olmaktır/ Onun izinden gitmektir. Kim bundan saparsa doğru yoldan sapmış olur:

    "Ne sizin kuruntularınız ne de ehli kitabın kuruntuları gerçektir, kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür (Nisa : 123)

    Bizim burada vesileye getirdiğimiz yorum budur. Şu âyet-i kerimedeki anlamı da budur: "Onların yalvardıkları bu varlıklar da Rablerine hangisi daha yakın olacak diye vesile ararlar(İsra,57) Buradaki vesile ile kastedilen şey, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kendisi için Allah'tan istememizi emrettiği ve Allah'ın ona vereceğini umduğumuz cennetteki bir makam değildir. Çünkü o manadaki bir vesile sadece bir kula verilecektir, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de o kulun kendisi olacağını ümit etmektedir(eş-Şenkiti Advau,l-Beyan fi İzahi,l-Kur,an bi,l-Kur,an c.II.s.97-99)

    Büyük alim İbn Kesir, bu ayetin tefsirinde müfessirlerin bu mana üzerinde ittifak ettiklerini nakletti ve şöyle dedi:

    "Allah Teala mümin kullarına takvayı emrederek buyuruyor. Takva O'na itaatle birarada olursa onunla haramlardan kaçınmak ve yasakları terketmek de kastedilmiş olur. Bundan sonra Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "O'na vesile arayın"

    Süfyan es-Sevrî, Talha'dan; O, Ata'dan; o da İbn Abbas'tan naklederek şöyle dedi: Vesile, yakınlık demektir. Mücahid, Ebû Vail, Katade, Abdullah b. Kesir, Süddi, İbnu Zeyd ve daha pek çok kişi böyle dedi Katade dedi ki: Yani Allah'a itaatle ve O'nun razı olduğu amelle yaklaşın. İbnu Zeyd şu ayeti okudu: "Onların yalvardıkları bu varlıklar da Rablerine vesile ararlar." Bu alimlerin söyledikleri budur ve müfessirler arasında bu konuda ihtilaf yoktur (Tefsiru İbn Kesir,c.II.s.55)

    2- Bid'at tevessül konusunda ehl-i sünnet muhaliflerinin delil olarak ileri sürdükleri ayetlerden birisi de şudur.

    "De ki: Allah'ı bırakıp da (ilah olduğunu) ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki onlar sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler. Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine -hangisi daha yakın olacak diye- vesile ararlar. O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı sakınılacak bir azaptır (İsra : 56-57)


    Bu ayet-i kerimedeki vesile de yukarıdaki ayette geçtiği gibi- salih amellerle mutlak itaatle ve korku ve ümit arasındaki ibadetle Allah'a yaklaşmaktır.

    Allah Teala bu ayette Allah'ın hakkını kulları için sarfederek salih kişiler hakkında aşırı giden kimselere şöyle söyleyerek hitabediyor: Allah'ı bırakıp da kendilerine dua ettiğiniz bu kişiler de sizin gibi kullardır. Değil başkalarına, kendilerine bile fayda veremezler ve zararı defedemezler. Bilakis onlar meşru bir şekilde Allah'a yaklaşır, rahmetini umar, azabından korkarlar. O'nun azabından sadece hüsranda olanlar emin olduklarını zannederler.

    Allah'tan başkasından yardım /ve imdat istemenin mübahlığına bu ve diğer ayetlerle delil getirmeye gelince bu, kelimenin tam anlamıyla Allah kelamının anlamını çarpıtmaktır.

    Çünkü Allah Teala'nın bize emrettiği vesile, razı olduğu salih amele O'na yaklaşmayı istemektir. Anlayışlarına, inançlarındaki itidale ve ümmetin kendileri üzerindeki ittifakına güvenilen müfessirler arasında bu tefsirde ihtilaf yoktur.

    • İbn Cerir et-Taberî bu ayetin tefsirinden söz ederken şunları söyledi:

    "Allah Teala Peygamberi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e şöyle diyor: Ey Muhammed, Allah'ı bırakıp da yaratıklarına ibadet eden kavminin müşriklerine de ki: Ey kavmim, başınıza bir zarar geldiğinde Allah'ı bırakıp da Rab ve ilah olduklarını zannetiklerinize yalvarın. Bakın bakalım, sizden bu zararı defedebilecekler mi veya sizden başkasına çevirebilecekler mi? Onlara siz ilah olarak yalvarıyorsunuz. Halbuki onların buna güçleri yetmez ve ellerinden bir şey gelmez. Buna ancak onların yaratıcılarının gücü yeter.

    Denildi ki: Peygamber'in bu sözü kendilerine söylemesi emredilen kimseler meleklere, Uzeyr'e ve İsa'ya tapıyorlardı. Bazıları da cinlerden bir topluluğa ibadet ediyordu...

    Allah teala buyururuyor ki: Bu müşriklerin Rab olarak yalvardıkları bu varlıklar "Rablerine vesile arıyorlar." yani Rabler olarak kendilerine yalvarılanlar da Rablerine yakın olmak için çalışırlar. Çünkü onlar Allah'a iman eden kimselerdir. Allah'a ortak koşanlar, Allah'ı bırakıp onlara ibadet ediyorlar. Salih amelleriyle ve Allah'a ibadetindeki çabasıyla Allah'a en yakın olanlar da "Rablerine yaklaşmak için vesile ararlar", bu fiilleri ile "O'nun rahmetini umarlar", ve O'nun emrine muhalefetlerinden dolayı "O'nun azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı sakınılacak bir azabtır." Diğer müfesirler de bizim bu konuda şöylediklerimize benzer şeyler söylediler. Ancak onlar müşriklerin yalvardıkları varlıkların kimliği konusunda ihtilaf ettiler. Bazıları bunların cinlerden bir topluluk olduğunu söylediler (Tefsiru,t-Taberi.c.IX.s.103-106)

    • İmam Şevkânî bu ayetin tefsirinde şunları söyledi:

    "Bu ayet, meleklerin suretleri diye heykellere tapan müşrikler topluluğuna ve İsa, Meryem ve Uzeyr'in ilah olduğunu söyleyen ehl-i kitap topluluğuna bir cevaptır. Allah Teala, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'ine onlara şöyle söylemesini emretmiştir: Allah'ı bırakıp da ilah olduklarını ileri sürdüklerinize yalvarın. Denildi ki: "İleri sürdükleriniz" ifadesiyle cinlerden bir topluluk kastedildi. Onlara göre bunlar Araplardan bir grup insanlardır. Ancak ayet bizim zikrettiğimiz şeyi Allah'ın şu sözüyle tasdik etti: "Onlar Rablerine yaklaşmak için vesile ararlar." Bu ifadeyle cansız varlıkların kastedilmesi uygun/ ve doğru değildir. "Onlar sizin sıkıntınızı uzaklaştıramazlar." Yani buna güçleri yetmez. Gerçek Mabut, sıkıntıyı giderebilen ve onu bir halden diğer hale, bir yerden başka bir yere değiştirebilendir. Onların ilah olduğunu ileri sürdükleri bu varlıkların ilah olmadığı kesindir. Sonra Allah Teala onların menfaatleri celbetme ve zararı defetmede Allah'a şiddetle muhtaç olduklarını beyan ederek iktidarsızlıklarına vurgu yaptı ve şöyle dedi: "Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine vesile ararlar."... Vesile arayanların alt seviyede olduklarında ihtilaf yoktur. Vesile itaat ve ibadetle yakınlık demektir. Yani Rablerine onları yaklaştıracak şeyi aramakta Allah'a yalvarırlar. "Rableri" kelimesindeki zamir ibadet edilenler veya ibadet edenlere gider. "hangisi daha yakındır" mübteda ve haberdir. Zeccac dedi ki: Bunun manası, bir vesile ile Allah'a daha yakın olan, demektir. Yani salih amelle Allah'a yaklaşanı bunun, yani ayette geçen "eyyühüm" kelimesinin "yebteğun" dediki zamirden, yani "onlar ararlar" ifadesindeki "onlar" zamirinden bedel olması da caizdir. O zaman mana şöyle olur: Allah'a en yakın olanlar da Allah'a yaklaşmak için vesile ararlar. Hal böyle olunca daha aşağı derecedekiler nasıl aramasın?

    Denildi ki: "Yebteğûne" kelimesi "hırslanırlar" anlamını içerir. Yani itaat ve ibadetle Allah'a daha yakın olmak için hırslanırlar (İmam eş-Şevkani Fethu,l-Kadir el-Camiu beyne Fenneyi,r-Rivayeti ve,d-Dirayeti min İlmi,t-Tefsir .c.III.s.335)

    • Usûlcü müfessir büyük alim Muhammed el-Emin İbn Muhammed el-Muhtar eş-Şenkîtî bu ayetin tefsirinde şunları söyledi:

    "Allah Teala bu ayeti kerimede kafirlerin Allah'ı bırakıp da kendilerini Allah'a yaklaştıracağını ve Allah katında kendilerine şefaatçı olacağını ileri sürdükleri mabutların, ibadet edenlerinden zararı uzaklaştıramayacaklarını yani hoşa gitmeyen şeyi onlardan gideremeyeceklerini ve değiştiremiyeceklerini yani bir insandan başka bir insana aktaramayacaklarını veya hastalığı sağlığa, fakirliği zenginliğe, kıtlığı bolluğa vs. çeviremiyeceklerini beyan etmektedir.

    Daha sonra Allah Teala ayette, kafirlerin Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleri mabutların Allah'a itaat ederek O'na yaklaştıklarını ve O'na yaklaşmak için vesile aradıklarını, yani O'nun rızasını kazanmaya ve O'na itaat ederek katındaki sevaba nail olmaya yol aradıklarını beyan etti. O halde size gereken de onlar gibi olmaktır. Bu ayet-i kerimede beyan ettiğim, Allah'tan başka her mabudun kendisine ibadet edene hiçbir yararının olmayacağı ve O'ndan başka her mabudun Allah'a muhtaç olduğu şeklindeki bu manaya ve daha önce Maide suresinde verdiğim manaya göre vesile ile kastedilen şey salih amel ile Allah'a yaklaşmaktır(eş-Şenkiti advaü,l-Beyan fi Zahi,l-Kur,ani bil,l-Kur,an c.III.s.598-600)

    3- Gayrimeşru bid'at tevessül konusunda onların ileri sürdükleri delillerden birisi de şu ayettir:

    "Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı(Nisa : 64)


    Şayet bu ayeten önceki ve sonraki ayetleri incelersek bunların münafıklara hitabettiğini buluruz. Bu ayet Peygamber'in vereceği hükümden uzaklaşıp mahkemeleşmek için tağuta müracaat ederek münafıklık yapan bir topluluk hakkında indi. Eğer onlar günahlarını itiraf ederler, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek tevbe ederler, bu günahtan dolayı Allah'tan bağışlanma dilerler, Peygamber de onlara şefaatçi olarak onlar için Allah'a istiğfar ederse Allah onların tevbelerini kabul edeceğini beyan etti.

    Bütün bunlar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hayatta iken olmuştur. Tefsir kitaplarında ve ilim adamlarının diğer kitaplarında, tefsir, hadis ve fıkıhçılardan selef-i salihin alimlerinden Peygamberin vefatından sonra böyle bir şeyin vaki olduğuna dair herhangi bir bilgi gelmemiştir.

    Ehli sünnet muhaliflerinin bu ayetin peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kabrine gelip günahlarının bağışlanması konusunda ondan istiğfar ve şefaat talebinde bulunmaya delâlet ettiğine istidlal etmelerine gelince bu batıl bir istidlaldir, sakat bir anlayışa ve tevhid gerçeğinden uzaklaşmaya delâlet eden fasit/ yanlış bir görüştür.

    Ashab-ı kiram radıyallahu anhum bu ayetten böyle bir yanlış anlayışa kapılmadılar. Bu sebeple onların istiğfar talebiyle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kabrine geldiklerine dair hiçbir şey nakledilmedi. Halbuki onların nefislerine zulmetmeleri kesinlikle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in vefatından sonra da vaki olmuştur. Bu da ehl-i sünnet muhaliflerinin anlayışlarının yanlış ve reddedilen bir anlayış olduğunu gösterir.

    • İbn Cerir et-Taberî bu ayetin tefsirinde şunları söyledi:

    "Bununla Allah Teala şunu kastediyor: Eğer bu iki ayette nitelikleri sıralanan münafıklar -ki onlar Allah ve Rasûlünün hükmüne çağırıldıkları zaman bundan tamamen yüz çevirirler- mahkemeleşmelerinde Tağuta başvurarak, Allah'ın Kitabından ve Rasûlünün sünnetinden uzaklaşarak, büyük bir günah işlemek suretiyle nefislerine zulmettikleri zaman sana gelirlerse ey Muhammed; senin hükmünü bırakıp hükmüne razı bir vaziyette Tağuta geldikleri, böylece yapacaklarını yaptıkları zaman tevbekar olarak sana gelirlerse, günahlarından dolayı Allah'ın kendilerini affetmesini ve günahlarını örtmesini isterlerse, Allah'ın Rasûlüde onlar için Allah'tan böyle bir şey isterse... İşte "Allah'tan bağışlanma dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi" ayetinin anlamı budur(Tefsiru,t-Taberi c.IV.s.157)

    • Şam'ın büyük alimi Muhammed Cemaleddin el-Kâsımî bu âyetin tefsirinde şöyle dedi:

    "Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman..." bu zulüm büyük bir zulümdür. Çünkü onlar kendilerini azaba, sana itaati terkedip Tağut'un mahkemesine başvurarak münafıklık azabına attılar. Nifaktan tevbe ederek, işledikleri günahları terk ederek "sana gelseler"de bundan dolayı "Allah'tan tevbe etseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi" yani bağışlanmaları için Allah'a dua etseydi, Rasûlün istiğfarı kendi istiğfarlarının kabulü için vesile olurdu ve "Allah'ı ziyadesiyle affedici" yani tevbelerini kabul edici ve "esirgeyici bulurlardı." yani tevbenin kabulünün arkasından onlara rahmetiyle muamelede bulunurdu(Tefsiru,l-Kasımi Mehasinü,t-Tevil.c.V.s.272)

    • Büyük alim, müfessir, fıkıhçı Abdurrahman b. Nasır es-Sa'di bu ayetin tefsirinde şunları söyledi:

    "Allah'tan tevbe etseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi" yani bağışlanmaları için Allah'a dua etseydi, Rasûlün istiğfarı kendi istiğfarlarının kabulü için vesile olurdu ve "Allah'ı ziyadesiyle affedici" yani tevbelerini kabul edici ve "esirgeyici bulurlardı." yani tevbenin kabulünün arkasından onlara rahmetiyle muamele ederdi. Peygambere bu şekilde bir geliş onun hayatına mahsus bir olaydır. Çünkü ayetin gelişi buna delâlet ediyor. Çünkü Peygamberin istiğfar etmesi ancak onun hayatında olur. Ölümünden sonra ise ondan hiçbir şey istenmez. Hatta bu şirktir (Tefsiru,l-Kerimi,r-Rahman fi Tefsiri Kelami,l-Mennan Nisa süresi,64 ayet)

    Şeyhulislam İbn Teymiyye bu ayetle istidlal edenler hakkında şunları söyledi:

    Ölümünden sonra ondan istiğfar talep ettiğimiz zaman, ondan istiğfar talep eden sahabiler konumunda oluruz, diyorlar ve bu sözleriyle sahabilerin, güzel bir şekilde onlara tabi olanların ve diğer müslümanların icmaına muhalefet ediyorlar. Çünkü onlardan hiçbiri peygamber'in ölümünden sonra kendisine şefaatçi olmasını istememiş, ondan hiçbir şey istememiş ve müslümanların müçtehit alimlerinden de hiç kimse de kitaplarında böyle bir şey zikretmemiştir..."

    İbn Teymiyye Allah'tan başkasından isteme konusunda bazı bid'at türlerini sıraladıktan sonra şöyle dedi:

    "Bu, İslam dininde bilinmesi zorunlu, mütavatir olarak nakledilen ve müslümanların icmaı ile sabit olan şeylerdendir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ümmetine bunu meşru kılmamıştır. Aynı şekilde ondan önceki peygamberler de böyle bir şeyi meşru kılmamışlardır. Hatta ehl-i kitabın yanında da peygamberlerden nakledilmiş böyle bir bilgi yoktur. Nitekim müslümanların elinde de Peygamberlerinden bununla ilgili bir rivayet yoktur. Bunu Peygamberlerinin ashabından, ve onları en güzel şekilde izleyenlerden de hiç kimse yapmamıştır. Müslümanların önderlerinden, dört mezhep imamından ve diğer müçtehit imamlardan da hiç kimse bunu hoş karşılamamıştır. Müctehit imamlardan hiç kimse, ne hac menasikinde ne de diğer ibadetlerde herhangi bir kimsenin Peygamber'den kabri başında kendisi için şefaat etmesini istemesinin veya ümmeti için dua etmesini istemesinin veya ümmetinin başına gelen dünyevi ve dini musibetleri şikayet etmesinin müstehap olduğunu zikretmemiştir(Kaidetü,n Celiletün fi-t-Tevessül ve-l Vesile,s.24-28)

    • Faziletli büyük alim Muhammed b. Salih el-Useymîn bu ayetin Peygamber'den kabri başında bir şey istemeye delâlet etmediğini söylemiştir. Çünkü Allah Teala bu âyette şöyle buyuruyor:

    "Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman..." Bu ayette zaman manasına gelen "iz" geçmiş zamana delâlet eden bir zarftır, gelecek zamana delâlet eden bir zarf değildir. Allah Teala gelecek ve geniş zamana delâlet eden "iza"'yı kullanmadı. Bu sebeple ayet Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hayatında meydana gelen bir durumdan söz eder... Ayet, mahkemeleşen veya mahkemeleşmek için Allah ve Rasûlünden başkasına müracaat eden bir topluluk hakkıda inmiştir Nitekim ayetin öncesi ve sonrası da buna delâlet eder.238

    4- Gayrimeşru bid'at tevessül konusunda onların delil olarak kulandıkları ayetlerden birisi de şudur:

    "Sen onların içinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir(Enfal,33)


    İtikatta ehl-i sünnet ve'l-Cemaate muhalif olanlar önceki ayete delil olarak bu ayetle istidlal ediyorlar. Bununla Peygamber'in hem hayatında hemde ölümünden sonra ümmeti için istiğfar edeceğini çıkarıyorlar. Bu görüş, gerçeğin çok uzağındadır, hatalı bir yorumdur ve sakat bir anlayıştır. Ashabı kiram'dan radıyallahu anhum bize ulaşan sahih İtikada da aykırıdır.

    Bu ayet-i Kerimenin doğru anlamı şudur: Allah Teala, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onların içinde iken ve onların arasında onları Allah'a ibadete davet ederken o topluluğa asla azap etmeyecektir. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem içlerinde bulunduğu müddetçe ümmeti için (adeta) bir emniyet sigortasıdır.

    • Büyük alim İbn Kesir şöyle dedi:

    Abdullah b. Abbas radıyallahu anh dedi ki: Allah Teala bu ümmete iki tane güvenlik/sigortası vermiştir. Bunlara sahip oldukları müddetçe onlar daima azabın ve musibetlerin sel gibi üzerlerine gelmesinden korunacaklardır. Bunlardan birisini yani Peygamberini kendi yanına almıştır/ onun ruhunu kabzetmiştir, diğerini sizde bırakmıştır, yani istiğfar etmenizi bir güvenlik sigortası olarak sizde bırakmıştır. "Sen onların içinde iken Allah onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir(Tefsiru İbn Kesir,c.II.s.319-320)

    5- Gayrimeşru bid'at tevessül konusunda onların delil olarak kullandıkları ayetlerden birisi de şudur:

    "Daha önce kafirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkar ettiler. İşte Allah'ın laneti böyle inkarcılardadır(Bakara : 89)
    Tefsiru İbn Kesir

    Bir grup insan bu ayetin tefsirinde İbn Abbas aleyhinde yalan uyduran bir ravinin rivayetiyle delil getirdi. Bu yalancının rivayetine göre güya Hayber yahudileri Gatafanla savaşlarında sabahleyin erkenden yola çıkıyorlar ve şu dua ile Allah'a yalvarıyorlardı:

    "Allah’ım, ahir zamanda bize göndereceğini vadettiğin ümmi Peygamber hakkı için senden onlara karşı bize zafer nasip etmeni istiyoruz(*)



    (*)-Bu hadisi Beyhâki, Delailu'n-Nubuvve'de, C: II, s.76'da ve Hakim, Mustedrek'te C.II, s. 263'te tahriç eti. Her ikiside bunu Abdulmelik b. Harun b. Antere'den, o babasından, o da dedesi Said b. Cübeyr'den, o da İbn Abbas'tan nakletti. Hakim dedi ki: "Ğarîb bir rivayet olduğu halde tefsir konusunda bunun tahricine zaruret sebep oldu." Zehebî, Telhisinde buna bir düzeltme yaptı ve dedi ki: "Buna bir zaruret yoktu, çünkü Abdulmelik metruk (yani rivayeti kabul edilmeyen) ve itibarsız bir kişidir." Hakimin kendisi de "Medhal", C: I, s. 180'de bu kişiyi yalancılıkla itham etmiş ve şöyle demiştir: "Babasından mevzu (uydurma) hadisler rivayet etti." Buhârî "Kitabu'z-Zuafai’s-Sağîr" no: 218'de onun hadisinin münker olduğunu söylemiştir. el-Cüzcân "Ahvalu'r-Ricâl" no: 77'de onun için "Kezzab" ve "Deccal" demiştir. İbn Şahin "Tarihu Esmai'z-Zuafa ve'l-Kezzabin" no: 418'de "kezzab" (çok yalancı)dır demiştir.



    Onlar diyorlar ki: İhtiyaçlarımızda ve sıkıntılarımızda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile tevessüle biz, yahudilerden, daha layığız. Bu, batıl ve reddedilecek bir sözdür. Selef alimleri de bunu reddetmişlerdir:

    Şeyhulislam İbn Teymiyye şöyle demiştir:

    Allah Teala'nın "Daha önce kafirlere karşı zafer isterlerken" ayetine gelince, yahudiler müşriklere şöyle diyorlardı: Bu Peygamber gönderilecek, biz onunla birlikte size karşı savaşacağız ve sizi öldüreceğiz. Onlar ne Peygamberin zatıyla Allah'a yemin ediyorlardı, ne de onunla tevessül edip bir şey istiyorlardı. Sadece şöyle söylüyorlardı: Allah’ım, bu ümmi peygamberi biz gönder, ona tabi olalım ve şunlara karşı onunla birlikte savaşalım. Tefsircilerden sabit olan nakil budur. Kur'an buna delâlet eder. Çünkü Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Daha önce kafirlere karşı zafer isterlerken" Ayette geçen ve mastarı "istiftah" olan fiilin anlamı fetih ve zafer talep etmek demektir. Peygamberle fetih ve zafer istemek, peygamberin gönderilmesi ve onunla birlikte müşriklere karşı savaşmaları demektir. Böylece onunla zafere ulaşacaklardır. Bu onların Peygamberle yemin etmeleriyle ve onunla tevessül edip istemeleriyle olacak bir iş değildir. Durum böyle de olmamıştır. Bilakis Allah Teala Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i gönderdiği zaman, ona inananlara ve onunla birlikte muhalifine karşı cihat edenlere zafer nasip etmiştir.

    Bazı müfessirlerin zikrettiği, yahudilerin Peygamberle yemin ettikleri veya onunla tevessül edip dua ettikleri şeklindeki rivayete gelince bu rivayet kendisine muhalif çok sayıdaki rivayet sebebiyle kabul görmeyen şaz bir rivayettir...


    www.ehlieser.blogcu.com adresiden alınmıştır.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Tevessül İçin Katledilen Ayetler

    Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
    1 sayfadaki 1 sayfası

    Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
    Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun... :: DİNİ KONULAR :: Tasavvuf -