Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun...

İSLAMİ BİLGİ PAYLAŞIM SİTESİ
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Rahmet Forum Son Konular
Konu Yazan GöndermeTarihi
star
starPaz 28 Ekim 2012, 12:04
star
starÇarş. 14 Eyl. 2011, 21:58
star
starSalı 13 Eyl. 2011, 18:41
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:48
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:15
star
starSalı 06 Eyl. 2011, 19:02
star
starPtsi 05 Eyl. 2011, 22:51
star
starPaz 04 Eyl. 2011, 13:51
star
starCuma 02 Eyl. 2011, 16:06
star
starCuma 02 Eyl. 2011, 15:45
Similar topics
  • » Sünnet Olmadan Kur'an Tam Anlaşılamaz
  • » Hadis Türleri

  • Kur'an, Hadis Olmadan Tefsir Edilemez

    Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
    Yazar Mesaj
    e-mir
    Admin
    Admin
    e-mir
    Yaş :
    Kayıt tarihi : 02/02/09
    Mesaj Sayısı : 1596
    Nerden :
    Kur'an, Hadis Olmadan Tefsir Edilemez Vide
    http://www.rahmet.yetkin-forum.com
    MesajKonu: Kur'an, Hadis Olmadan Tefsir Edilemez Kur'an, Hadis Olmadan Tefsir Edilemez Icon_minitimeC.tesi 07 Şub. 2009, 00:01

    .................................................
    Bu bazı sünen kitaplarında Muaz b. Cebel {radiyallahü anhu}’dan rivâyet edilen hadisdir. Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem} Muaz’ı {radiyallahü anhu}’yu Yemen’e gönderdiğinde ona şöyle sorar: “Ne ile hüküm verirsin?” oda “Allâhu Teâlâ’nın kitabıyla” der. “Onda bulamazsan,” “Allah Rasulu {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in sünnetiyle,” “Onda bulamazsan?” kendi görüşümle hüküm vermeye çalışırım” der. Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’de buna karşılık: “Allâhu Teâlâ’nın Elçisinin Elçisini Allah Rasulunun sevdiğinde muvaffak kılan Allâhu Teâlâ’ya hamd olsun” der.[8]

    Bu hadis hakkında bilmemiz gereken bir husus bu hadisin ne nas olarak ne de fer’ olarak hadis uleması indinde senet yönüyle sabit değildir. Nas dememden muradım: hadis uleması çoğunluk olarak bu hadisin senedine zayıf olarak hükmetmişlerdir.

    Hadisçilerin imamı İmam Buhari ve diğer bir çok hadis alimi bu hükme varanlardandır. Önce ve sonraki hadis alimlerinin bu hadise zayıf olarak hükmedenlerin sayısı onu geçmiştir.
    Bunların en eskilerinden hatırladığım kadarıyla İmam Buhari, en sonuncularından da İmam İbnu Hacer el-Askalani olup, bunların arasında bir çok hadis imamı vardır. Bu hadis hakkında “Uydurma ve Zayıf Hadisler Silsilesi ve Ümmet Üzerindeki Kötü Tesirleri” adlı kitabımda değindim. Bu konuda daha tafsilatlı bilgi isteyen oraya müracaat edebilir. Şahidimiz bu hadisin hadis imamları indinde, onların değerlendirmesiyle sahih olmamasıdır. Ve yine onların kaidelerine göre bu rivayetin temelinde cehaleti ile bilinen bir adamın bulunmasıdır. Yani doğruluğuyla tanınmasından öteye, hafıza yönüyle de itkan sahibi birisi olmayan, hadis rivayetiyle tanınmayan birisi bu hadisi rivâyet etmiştir. Bütün bu şartlar o kişi hakkında meçhuldur. Mechûlu’l-ayn olan bir kişi bu hadisi rivâyet etmiştir. Hadis tenkitçisi Dimaşkli İmam Hafız Zahebi “Mizanu’l-İ’tidal fi Nakdi’r-Rical adlı ma’ruf ve değerli eserinde bunu ifade etmiştir. Bu hadisin, hadis alimleri indinde nas ve fer’ olma yönünden, zikrettiğimiz gibi zayıf olduğunu öğrenmiş olduğun gibi, bu münasebetle metin yönünden de bu hadisin münker olduğunu zikretmemiz gerekir. Bu da geçen açıklamamdan anlaşılır. Kur'ân-ı Kerîm’le birlikte sünnete yönelmenin farziyetinin açıklanmasına nazaran, burada metnin batıllığı daha açık bir şekilde meydandadır.

    Bu, Kur'ân-ı Kerîm’den sonra sünneti, sünnetten sonra da reyini sıraladı. Burada sünneti Kur'ân mertebesine, reyini de sünnet mertebesine indirdi.

    Araştırıcı veya fakih ne zaman kendi görüşüne baş vurur?

    Sünnette bulamadığı zaman.

    Sünnete ne zaman baş vurur?

    Kur'ân-ı Kerîm’de bulamadığı zaman.

    Bu görüş İslama uygun bir görüş değildir. Hiç bir imam ve fakih bu hadisin içerdiği gibi bir sıralamayı uygulamaz

    “Ne ile hüküm verirsin?” oda “Allâhu Teâlâ’nın kitabıyla” der. “Onda bulamazsan,” “Allah Rasulu {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in sünnetiyle,”

    Daha fazla uzatmamak için bir misalle bile olsa bu hadisin metninin münker olduğunu anlatmamız gerekir.

    Hepimiz Allâhu Teâlâ’nın şu sözünü biliyoruz:

    “Size ölü eti ve kan haram kılındı,”[9] birisi bu işaret edilen sıralamaya göre hareket eden bir fakihe (Muaz hadisinde ki sıralamaya göre) denizin ölüsünden sorsa, ilk etapta Kur'ân-ı Kerîm’e bakacak, cevabı âyette açık olan hüküm “Size ölü eti ve kan haram kılındı” ayetine dayanarak balığın ölüsünü haram kılacak. Aynı şekilde ciğer ve dalaktan sorulduğunda yalnız ayet-i kerimeye istinad edersede cevabı aynı olacak çünkü âyette kanın hükmü ölü etiyle aynıdır.
    “Size ölü eti ve kan haram kılındı” dalakla ciğer kandır. O zaman sadece Âyet-i kerimeye dayanarak vermiş olduğu hüküm İslami bir hüküm değildir. Çünkü daha önce de zikrettiğim gibi İslam dini sadece Kur'ân-ı Kerîm’den ibaret değildir, bilakis hem Kur'ân-ı Kerîm ve beyandır, hem Kur'ân-ı Kerîm ve sünnettir. Bu Âyet-i kerimeyle ilgili olarak Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in beyanı nedir?

    Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’den senedi hakkında söz edilen ancak İbnu Umer {radiyallahü anhu}’dan sahih bir senetle mevkuf olarak gelen bir rivâyette ki, bunun hükmü hadis alimleri indinde merfudur. Çünkü lafzı şöyledir: “Bize iki çeşit ölü eti ve iki çeşit kan helal kılındı: Çekirge ve balık, dalak ve ciğer.”[10]

    Bu hadise göre, bazı ölü etinin ve bazı kanın helal kılınmasıdır.

    Aynı şekilde İmam Müslim’in sahihinde Cabir b. Abdullah’dan konuyla ilgili diğer bir hadis vardır:

    Nebi {sallAllahu aleyhi ve sellem} başlarında Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı komutan tayin ettiği bir seriyye[11] gönderir. Deniz kenarına doğru yol almışlardı. Azıkları biraz hurmadan ibaret olup oda bitmeye yüz tutmuştu. Hurmaları azalınca her ferde birer hurma dağıtmaya başladılar. Çok uzaktan sahil kenarında büyük bir şey kendilerine belirdi, yaklaştıklarında onun karaya vurmuş anber denilen büyük bir balık olduğunu gördüler.

    Ebu Ubeyde: “Bu bir ölüdür” dedi,
    sonra da: “Hayır, muhakkak ki bizler Allah’ın Rasûlunun elçileriyiz ve Allah yolunda (mücahidler) yız. Şimdi de açlık zaruretine düşmüş haldesiniz. Binaenaleyh bundan yeyiniz” dedi. Sahabeler ondan bir ay üç yüz kişi semizlenerek yediklerini, ondan öküz büyüklüğünde parçalar kestiklerini. Onun büyüklüğünü de on üç kişinin göz çukuruna oturabilip, kaburga kemiklerinden birini alıp diktiklerini, altından deveye binmiş bir insanın kolaylıkla geçtiği şeklinde tarif etmişlerdir. Ve yine onun etini kaynatıp kurutarak kendilerine yol azığı elde ettiklerini söylemektedir. Medine’ye döndüklerinde olayı Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’e haber verirler. Bunu üzerine Rasûlullah {sallAllahu aleyhi ve sellem}: “O, Allâhu Teâlâ’nın sizler için çıkardığı bir rızıktır. Yanınızda onun etinden bir şey var mı ki bize de yediresiniz?” buyurdu. Müteâkiben biz ondan Rasûlullah {sallAllahu aleyhi ve sellem}’e gönderdik o da bunu yedi.[12]

    Bu hadis önceki İbnu Umer {radiyallahü anhu}’nun hadisinin delalet ettiği denizin ölüsünün helal olması konusuyla bağlantılıdır.

    Sadece Kur'ân-ı Kerîm’le yetinen veya bunların şüphelerinden etkilenmiş bir kişinin deniz ölüsünden veya buna benzer şeylerden sorulduğunda takınacağı tavır sadece “Size ölü eti ve kan haram kılındı” ayetini okuyup, buda ölüdür demek olacaktır.

    Ancak Kur'ân-ı Kerîm’e dönüp Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’e itaatin Allâhu Teâlâ’ya itaat olduğunu isbat eden ayet-i kerimelere müracaat ettiğinde o da sünnete dönme gereğini duyacak ve onu Kur'ân-ı Kerîm’le birlikte ele alacaktır. Ve “Size ölü eti ve kan haram kılındı” ayet-i kerimesinin hükmüne deniz hayvanlarının ölüsünü, kan olan ciğer ve dalağı bu hükümden ayrı tutacaktır.

    Bunun ayrı tutulması gerektiğini nasıl karar veriyoruz? Tabii ki Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in beyanında buluyoruz ki, bu çok önemli bir husustur. Bunun için şeriatın tümü, sünneti Kur'ân-ı Kerîm’le birleştirmeye dayanır. İmam Şafii {Rahmetullahi Aleyh}’den şöyle bir rivâyet gelmiştir. “Sünnetin tümü Allâhu Teâlâ’nın Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’e öğretisidir.” İmamı Şafii {Rahmetullahi Aleyh} sahih sünnetin tümünü Kur'ân-ı Kerîm içerir demek istemiştir. Allâhu Teâlâ Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’e Müslümanların beyanına ihtiyaç duydukları şeyleri ilham etmiştir. Bu verdiğimiz misal yeterlidir inşaAllah.

    İşte Kur'ân-ı Kerîm tefsirinde uygulayacağımız kaide; Kur'ân-ı Kerîm ve Sahih Sünnet’te birden dönmektir. Kur'ân-ı Kerîm’e sonrada Sünnete diyemeyiz. Çünkü burada sünneti ikinci mertebeye indirme vardır.

    Evet, sünnet bize ulaşması yönünden mütevatir yolla gelen Kur'ân-ı Kerîm’e göre ikinci mertebededir. Ancak iş görmesi ve ona duyulan ihtiyaç yönünden Kur'ân-ı Kerîm’le aynı sevidedir. Burada bu ikisinin arasını ayırt etmemiz caiz değildir. Bazı mütehassıs hadis alimlerinden mulahaza edilen ayırım rivâyet ilmiyle alakalı olup, dirâyet yönüyle veya fıkıh yahut Kitabı anlama hususuyla ilgili değildir. Bu hususlarda Allâhu Teâlâ’nın kitabıyla Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in sünneti arasında bir ayırım yoktur.

    [8] Tirmizi bu hadisi rivayet edip senedinin muttasıl olmadığını söylemiştir.
    [9] Maide, 5/3.
    [10]
    [11] Beş den üç yüze kadar olan bir askeri birlik, dört yüz kişilik atlı olan askeri birliğe de denilir.
    [12] Müslim, Sahih, Kitâbu’s-Sayd ve’z-Zebaih; 1935.

    ............................................
    Albaninin bir makalesinden.devamının bir kısmı için bkz: https://rahmet.yetkin-forum.com/hadis-mudafaas-f37/ahad-hadis-akidede-delildir-t118.htm#137
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    e-mir
    Admin
    Admin
    e-mir
    Yaş :
    Kayıt tarihi : 02/02/09
    Mesaj Sayısı : 1596
    Nerden :
    Kur'an, Hadis Olmadan Tefsir Edilemez Vide
    http://www.rahmet.yetkin-forum.com
    MesajKonu: Geri: Kur'an, Hadis Olmadan Tefsir Edilemez Kur'an, Hadis Olmadan Tefsir Edilemez Icon_minitimeCuma 03 Eyl. 2010, 14:09

    Bu hadise yapılan çok daha ilginç bir itiraza Doç.Dr. Mustafa Ertürk'ün, Metin Tenkidi adlı eserinde, Şatıbi'nin Muvafakat adlı eserine yapılan bir atıfta rastladım. Muvafakat'ın 4.cildinin başlarında Şatıbi, bu hadise yapıalan şöyle bir itirazı zikretmiş:
    Eğer, karşılaştığımız bir durumda önce Kur'an'a bakacak ve orda bulduğumuzla amel edecek isek, her hırsızın elini kesmemiz gerekir. [Ki, bu durumda açlıktan ekmek çalanın da, herhangi bir sebepten bir tüy çalanın da elinin kesilmesi gerekir.] Oysaki sünnet, hırsızın elinin ancak sahibi tarafından koruma altında tutulan ve nisab miktarından fazla olan malın çalınması durumunda kesileceğini ifade etmiştir. [Bu durumda sünnete bakmadan Kur'an ile amel etmek, hırsıza zulüm olacaktır.]

    Şatıbi, hemen ardından bu itiraza itiraz etmiş ve herhangi bir ayet hakkında sünnette bir açıklama varsa, zaten sünnetteki açıklama esastır, bu durumda Kur'an'a bakmak aynı zamanda sünnete bakmak demektir açıklamasını yaparak, mezkur hadisi savunmuş.

    Doğrusunu Allah bilir.

    Köşeli parantez içi ifadeler bana aiddir. e-mir
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Kur'an, Hadis Olmadan Tefsir Edilemez

    Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
    1 sayfadaki 1 sayfası

    Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
    Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Hidayete Tabi Olan Kullarının Üzerine Olsun... :: DİNİ KONULAR :: Hadis :: Hadis Müdafaası -