Mütevatir haberleri reddedenler dediler ki: 1) Bir topluluğun verdiği haberi delil sayacaksak, bir başka topluluğun da onların hilafına verdiği bilgiyi de delil saymalıyız.
[Ben derim ki; bize herhangi bir mütevatir hadisin hükmünün hilafına başka bir mütevatir hadis getirsinler, aralarını cem edemez ya da nasih- mensuh ilişkisi kuramazsak o zaman onların bu itirazlarının bir değeri olur. e-mir.]
2) Haberin doğruluğunda haberi verenlerin sayısı önemli olsa idi Yahudi ve Hristiyanların İslam aleyhindeki sözleri de doğru sayılırdı.
[Ben derim ki; Hadislerde aslolan haber verenlerin sayısının çokluğu değil haberi verenin kişiliğidir. Haberi veren sika bir ravi ise hadisi alınır. Sika ravi sayısı kalabalık olursa o takdirde o hadis mütevatir olur. Oysaki Yahudi ve Hristiyanların bırakın bizim dinimizi kendi dinleri hakkında dahi sika olmadıkları Kur'an'la sabittir. e-mir.]
3) Tevatür ile zaruri ilim hasıl olsaydı, peygamberimizin nübüvvetine kimse muhalefet etmezdi.
[Ben derim ki; hakkında ihtilaf olan her konuda inkarcı ve şüpheci bir tavır takınacaksak bu dünya zehir olur. e-mir.]
Serahsi dedi ki: Mütevatir hadislerin dinde hüccet olmadığını söyleyenler, kendi benliğini, din ve dünyasını hatta ana ve babasını bilmediğini iddia eden bir sefihtir. "
Yrd. Doç. Dr. Mahmut Denizkuşları, Sünneti Terk - Kur'anla Amel Meselesi, Hüner Kitabevi, shf. 40, 41
[Burada denilmek istenen zannedersem şu: Yalancı olmadıkları kesinlikle bilinen onlarca sahabiden ve tabiinden gelen bir hadisi kabul etmeyen bir kişi nasıl olur da sadece annesinden gelen bir haberle bir kişiye "baba" der? Annesinin yalan söylemediğinden ve hatta annesi sandığı kişinin gerçek annesi olduğundan nasıl emin olabilir? e-mir.]