İbni Hazm der ki; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in din konusunda konuştuğu her söz, Allah’tan bir vahiydir. Bunda şüphe yoktur. Allah’tan inen vahyin hepsinin “indirilmiş bir zikir”[1] olduğu konusunda şeriat ve lugat alimleri ittifak etmişlerdir. Vahyin hepsi korunmuştur. Allah’ın korumasını üstlendiği her şeyin, zayi edilmeyeceği garantilenmiştir. Aksi halde Allah’ın kelamı, yalan olurdu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in din konusunda konuştuğu şeylerin zayi edileceğine ve aralarına batılın karışacağına dair hiçbir yol yoktur. Buraya bir yol bulunsaydı, Allah Tealanın; “O zikri biz indirdik, Onun koruyucusu da elbette biziz.” Kavlinin yalan olması gerekirdi ki, bunu Müslüman söylemez…
Korunması vaad edilen zikr’i, Kur’an’a hamledenlerin delili yoktur. Zikr, Allah’ın Kur’an’dan, Kur’an’ı açıklayan ve vahiy olan sünnetten, peygamberine inen her şeye verilen bir isimdir. Zira Allah Teala; “Onları açık delillerle ve kitaplarla (gönderdik, sana da zikri indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp öğüt alsınlar. ”[2] ayetiyle Rasulullah’ı Kur’an’ı açıklamaya da memur kılmıştır.” [1] Hicr 9; “O zikri biz indirdik ve onun koruyucusu da elbette biziz.” [2] Nahl,44 İbni Hazm İhkam(1/117-118) Sıbai Sünnet(s.157)
[Nahl Suresi 44. ayette zikr kelimesi, insalara indirileni yani Kur'an'ı onlara açıklasın diye Rasululah'a indirilen başka birşeydir ki o da sünnettir. Alimler bu vb. ayetlerden sünnetin vahyi gayri metluvv olduğuna hükmetmişlerdir.Allahu Alem.e-mir]
[Ben/e-mir ayrıca derimki; bazıları yukardaki iki ayetteki zikr kelimesinden kastın sadece Kur2an olduğunu iddia etmektedirler. Onların bu ayetlerdeki zikr kelimesinden sünnetin de kast edilmediğini sibatlayacak bir delilleri olmamakla beraber, onlara şu soruları sorarız: Zikrin korunmasından kasıt nedir? Mürekkebini korumak mı? Yoksa ayetlerde belirtildiği üzere insanlar hidayete erbilsin diye manasını korumak mı? Zikrin korunmasından kastın ayetlerin manasını korumak olduğunu itiraf ettikten sonra onlara şunu sorarız: O halde Allah, Kur'an'ın anlaşılmasının önünde engel olduğunu iddia ettiğiniz hadislerin tedvin, tasnif ve kitabetini neden engellemedi? Öyle ya! İddia ettiğiniz üzere hadisler 1400 yıldır Kur'an2ın anlaşılmasını engelliyorsa -haşa- 'Allah 1400 yıldır zikrini koruyamıyor.' demiş olmuyor musunuz? Bizim bu akıl yürütmemiz 'Allah bazı kişilerin din adı altında yaptığı şirk ibadetlerini de engellemiyor. allah onlardan da mı razı?' şeklinde bir soru ile alayhimizde kullanılamaz. Zira biz bu tip mübtedileri hadisler ile perişan ediyoruz. Onların var olan hadislerden kendilerine destek olacak hiçbir şey bulamadıkları için hadis uydurmak ya da uydurulmuş hadislere bel bağlamak zorunda kalmaları dahi hadisin dinde hüccet olduğunun delilidir. Yok 'zikrden kasıt sadece Kur'an'dır, onun korunmasından kasıt da ayetlerinin korunmasıdır, onu tek bir harfi dahi değişmeden günümüze kadar gelmiştir.' diyerek zikrin korunmasından kastın onun mürekkebinin korunması olduğunu iddia ederlerse o zaman deriz ki "Metin Yüksel ve avanesinin Tevbe Suresi'nin son iki ayetinin hem metnini hem de mealini hazırladıkları Kur'an ve meallerden çıkarmalarını ne ile açıklayacağız?" Tüm bunlardan hareketle diyebilir ki Kur'an'ın korunmasından kasıt onun hem mürekkebinin hem de manasının korunmasıdır ve manasının korunması da ancak onu bizden daha doğru anlayan Resulullah'ın hadislerinin korunması ile mümkündür. Dolayısı ile Allah'ın korumayı vadettiği zikr Kur'an ve sünnettir. Allahu Alem.]
En son e-mir tarafından Salı 08 Eyl. 2009, 19:14 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Resulullah (s.a.v.): “Size Allah (c.c.)’ın kitabı ve onun elçisinin sünneti olmak üzere iki şey bıraktım. Onlara sarıldığınız müddetçe ebediyyen sapıklığa düşmeyeceksiniz”[1] sözüyle Kur’an ve sünnetin, dinin iki temel vahyi kaynağı olduğunu vurgular. Çünkü sünnetin Kur’an'dan sonra kendisine sarılındığında sapıtmama garantisi olarak gösterilmesi, ancak vahye dayalı ve hidayet kaynağı olmasıyla izah edilebilinir.
Hz. Peygamberin, “ Haberiniz olsun, bana Kur’an ve onunla birlikte bir misli [benzeri] verildi" [2] demesi, sünnetin vahiy olması yönüyle, Kur’an mesabesinde olduğunu gösterir.
Evzai (öl.187) Hasan b. Atiyye’den şöyle dediğini nakleder: “Vahy, Resulullah’a (s.a.v.) inerdi. Onu tefsir eden sünneti de ona Cebrail getirirdi”[3].
Diğer bir rivayette ise, “Cebrail Resulullah’a (s.a.v.), aynen Kur’an'ı indirdiği gibi sünneti de indirdi ve ona Kur’an'ı öğrettiği gibi onu da öğretirdi”[4]
İmam-ı Şafiî er-Risale isimli kitabında şöyle diyor: "Allah'u Teala'nın hüküm vermeyip de Rasülullah (s.a.v.)'in koyduğu hükümler Allah tarafından konulmuş gibidir." Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
".... Şüphesiz sen de bu Kitap vasıtasiyle insanları dosdoğru yola iletiyorsun." "Hem de göklerde ve yerde bulunan her şeyin sahibi olan Allah'ın yoluna... Bilesiniz ki bütün işler Allah'a varır." Şura: 52-53
[Ben/e-mir derim ki; Kur'an'da Resulullah'ın yaptığı bazı hatalardan sonra nazil olmuş ve onu bu hatalarından dolayı uyaran on kadar ayet var. Buradan da Allah'ın resulünü hata üzerinde sabit eylemediğini anlıyoruz. Buradan ayrıca şunu da anlıyoruz ki Resulullah'ın Allah tarafından uyarılmadığı tüm söz, fiil ve takrirlerinde Allah'ın tasdik ve tasvibi vardır. Zira sükut ikrardandır. Bizim bu iddiamıza 'Allah şu andaki insanların şirk içinde oluşuna da sükut ediyor. Bunu da mı ikrar etti?' şeklinde bir itiraz yapılamaz. Çünkü Allah, insanların içinde bulunduğu şirkten beri olduğunu Kur'an'ın da apaçık şekilde beyan etmiştir. Allahu Alem.]
En son e-mir tarafından Salı 08 Eyl. 2009, 18:08 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
1- İman, İslam ve İhsanın Beyanı, Allah'ın Kaderini Îsbata, İmanın Vücubu Kadere İnanmayandan Teberriye ve Onun Hakkında Ağır Sözler Söylendiğine Delil Babı
........Abdullah (R.A.) sonra şöyle devam etti:
«Bana babam Ömerü'bnü'l-Hattâb rivayet etti. Dedi ki:
— Bir gün Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in yanında bulunduğumuz bir sırada anîden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zât çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor; bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellemin yanına oturdu; ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve:
«Yâ Muhammed! Bana İslâmın ne olduğunu haber ver!» dedi. Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
«İslâm: Allah'dan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet etmen; namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yol (külfetleri) cihetine gücün yeterse Beyt'i hacc etmendir.» buyurdu. O zât:
«Doğru söyledin.» dedi. Babam dedi ki:
«Biz buna hayret ettik. (Zira) hem soruyor hem de tasdik ediyordu.
«Bana imandan haber ver!» dedi. Resûlüllah (S.A.V.):
«Allah'a, Allah'ın Meleklerine, Kitablarına, Peygamberlerine ve âhiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına şerrine inanman dır.» buyurdu.
O zât (yine):
«Doğru söyledin.» dedi. (Bu sefer):
«Bana ihsandan haber ver!» dedi. Resûlüllah (S.A.V.):
«Allah'a: Onu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü her ne kadar sen Onu görmüyorsan da O seni muhakkak görür.» buyurdu.
O zât:
«Bana kıyametten haber ver!» dedi. Resulûllah (S.A.V.):
«Bu mes'elede sorulan sorandan daha âlim değildir.» buyurdular.
«O halde bana onun alâmetlerinden bari haber ver!» dedi. Peygamber (S.A.V.):
«Cariyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir.» buyurdu. Babam dedi ki:
— Bundan sonra o zât gitti. Ben hayli bir müddet (bekledim) durdum. Nihayet Resûlüllah (S.A.V.) bana:
«Yâ "Ömer! O sual soran zâtın kim olduğunu biliyor musun?» dedi. .
«Allah ve Resulü bilir." dedim.
«Gerçekten o Cibril'di. Sîze dininizi öğretmeğe gelmiş.» buyurdular.
Sünnet Allah'ın Vahyidir ve O'nun Koruması Altındadır