Takib edenler bilirler yazılarımda sık sık en büyük alimlerin bile zaman zaman hata yapabileceğini dolayısı ile imamlarının sözlerinden ziyade delillerini önemsememiz gerektiğini bunun hem mezheb imamlarının hem de onların öğrencilerinin bir sünneti olduğunu mesela imamların Nereden söylediğimizi (hükmümüzün delil ve kaynağını) tetkîk edip bilmeden bizim reyimizle fetvâ vermek hiçbir kimse için helâl değildir.”Ebu Hanife "Ben bîr beşerim. Doğruyu da bulurum, hata da ederim. Sizler benim görüşlerime bakın. Allah'ın Kitabı, Resulünün Sünnetine uyanı alın, uymayanı bırakın." İmam Malik vb sözlerini sık sık vurgularım bunda amacım asla bu imamlara ve onların görüşlerine karşı çıkmak değildir bu vurguda asıl amacım bazı kişilerin ilimce bu imamlardan daha aşağıda bulunan bazı kişilerin her görüşünü "özellikle de ölüperestlikle ilgili her görüşü- ısrarla savunmaları ve bu görüşlerin bazılarının gerçekten sahih nasslara aykırı olması ve bunlara karşı çıkan ben vb kişileri "mezhebsiz vahhabi selefi" vb çeşitli adlarla yaftalamalarıdır
bugünlerde başka bir forumda Ebu Hanife'nin iki öğrencisi Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'in de görüşlerinin %40'ında Ebu Hanife'ye muhalefet ettiğini yazdım ve echelin biri sanki bunu ilk defa söyleyen benmişim gibi sanki ben Ebu Hanife ve diğer imamlara hakaret etmişim gibi yaygara koparmaktadır ben de aşağıda bu konuda daha önce okduklarıma dair bazı deliller bulup hep şifahen söylediğim bu iddiamı belgelendirmek istedim buyrun:
Kâdıhan “Fetâva” isimli eserinde şöyle der; “zamanınızda, Hanefî mezhebine mensub bir Müftînin, kendisinden fetva istenildiğinde takip etmesi gereken usul şöyledir; • Eğer hüküm ashabımız (Ebu Hanife ve talebelerin)den hilaf zikredilmeksizin Zahiru r-Rivaye’de rivayet olunmuşsa, ona meyleder ve onunla fetva verir. Kendisi (mezheb içinde) sağlam bir müctehid olsa da görüşü ile imamlara muhalefet etmez. Zahir olan odur ki hakk, ashabımızın dediği olup onları aşmayacağı(na inanmalı)dır. Üstelik kişinin kendi ictihadı onların ictihadına ulaşamaz. İmamlardan ittifakla gelen görüşe muhalif olanların sözüne bakmaz, hüccetlerini de kabul etmez. Çünkü imamlarımız, delilleri güzelce anlayıp sahih ve sabit olanı fasit ve asılsız olandan ayırmışlardır. • Eğer mesele ashabımız arasında ihtilaflı ise bakılır, İmam Ebu Yusuf veya İmam Muhammed’den biri Ebu Hanîfe ile aynı görüşte ise, Müftî doğru delillerin ve gerekçelerin bu ikisinin kavlinde bulunacağından dolayı onların görüşü ile fetva verir. • Eğer İki imam (İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed) meselenin hükmünde, Ebu Hanîfe’ye muhalefet etmişlerse bakılır; ihtilaf, asrın ve zamanın (örfün) değişmesinden dolayı ise insanların hali (kötüye doğru) değiştiği için iki imamın kavliyle hüküm verir. Mesela mahkemede zahiri adaletle yetinmek gibi. Yine Müzara’a , Muamele gibi meselelerde bütün Müteahhir Ulema iki imamın görüşünde birleştiğinden dolayı iki imamın kavlini tercih eder. • Bu anlatılan üç yerin dışında, müctehid olan Müftî muhayyerdir. Kendi görüşü ile imamların sözünden hangisine kanaat getirirse onunla amel eder. Abdullah b. El-Mübarek (ö. 118) ise, “Müftî bu durumda da Ebu Hanife’nin kavlini alır”, demiştir. ... Aynı sayfanın ilerleyen satırlarında şöyle bir cümle de var: ...Ancak bazı meseleler müstesna, onlarda [o meselelerde] İmam Muhammed ve İmam Ebu Yûsuf’un kavli veya ikisinden biri Ebu Hanîfe ile aynı görüşte olsa dahi diğerinin kavli ile fetva vermeyi tercih etmişlerdir. www.darusselam.com adresinden alınmıştır.
şu da başka bir kaynaktan ...Malum olduğu üzere İmâm Muhammed mezhepte mukallit bir imâm değil bilakis mutlak müçtehittir. Bu sebeple yer yer hocası İmam Ebû Hanife’ye muhalefet etmiş, bu muhalefetini hadislerin akabinde yer verdiği fikhî ibarede belirtmiştir. Bazen muhalefetine sebeb teşkil eden hadis ya da eseri fıkhi görüşüne mesnet olması bakımından hocasından olmasa da diğer üstatlarından rivayet etmekten de geri durmamıştır. İmam Ebû Hanife’nin dışındaki hocalarından rivayet ettiği bu eserler ise ya İmam-ı Azam’ın rivayetinde olmayan ek bir bilgiyi beyan eder veya İmamın bu rivayetinde bulunmayan noktaya temas eder mahiyette olmasıdır. Bunların yanı sıra İmam Ebû Hanife’nin rivayetine muhalefet eden rivayet de vardır...
başka bir delil: 1. (105)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sahibi olmayan bir araziyi kim ihya ederse, bu araziyi herkesten ziyade o hak kazanır." Urvetu'bnu Zübeyr "Hz. Ömer (radıyallahu anh) halife iken bu hadisin hükmünü tatbik etti" dedi
AÇIKLAMA:
Mevat arazi kimsenin mülkü olmayan, meskun bölgenin (belde) bitişiğinde bulunmayan dışta kalan arazidir. Meskun bölgeye yakın veya uzak olmuş farketmez. Ebû Yusuf, bu araziyi şöyle tarif etmiştir: "Mevat öyle bir parçadır ki, bunun mamur araziye en yakın noktasına duran birisi, bütün gücüyle bağırdığı zaman mamur bölgenin ona en yakın yerinden sesi işitilmez." Bir yerin ihyası: Oranın sulanması, ekilmesi, ağaç dikilmesi veya bina yapılmasıyla gerçekleşir. İhya etmek, lügat olarak hayatlandırmak, canlandırmak demektir. Cumhûr'a göre, bir kimse, yukarıdaki evsafta bir mevâtı, ihyâ edecek olsa, ona sâhib olur, bu arazi, ümrana yakın olmuş, uzak olmuş devlet reisi izin vermiş vermemiş fark etmez. İmâm-ı Âzam (rahimehullah)'a göre, devletin mutlaka izni gerekir. Ancak, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed de diğer ulemaya uyarak bu meselede Ebu Hanife'ye muhalefet ederler.
Son örnek ise hem daha aydınlatıcı hem de daha çarpıcıdır: [Ebu Hanife'nin] Talebesi Züfer'den nakledilen şu rivayet de onun sabit fikirli olmadığını ve istişareye verdiği önemi göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Züfer şöyle diyor: "Ebu Hanife'nin derslerine devam ederdik. Ebu Yusuf ve Muhammed b.Hasan da bizimle birlikte okurlardı. Biz Ebu Hanife'nin görüşlerini yazardık. Bir gün Ebu Hanife Ebu Yusuf a hitaben; 'Ey Yakup vay haline! Benden her işittiğini yazma. Ben bugün böyle düşünüyorum. Yarın onu bırakabilirim. Yarınki görüşümü de ertesi gün terk edebilirim demiştir. Yine onun; "Bu, bizim söyleyebildiğimiz en güzel sözdür. Kim bizim sözümüzden daha doğru bir söz getirirse, o hakikate bizimkinden daha yakındır" dediği: "Senin bu verdiğin fetvalar kendilerinde hiç şüphe olmayan hakikatler midir?" diye sorulunca da: "Bilmiyorum, belki de kendisinde hiç şüphe olmayan batıldır" şeklinde karşılık verdiği nakledilmektedir
Bütün bunlar onun serbest fikirli ve uzak görüşlü bir şahsiyet olduğuna, verdiği hükümlerle de kimseyi ilzam etmediğine işaret etmektedir. Nitekim kendisinin hocalarına, talebelerinin de kendisine karşı zaman zaman muhalefet ederek aynı meselelerde farklı hükümler verdikleri nadir olmayan olaylardandır. Bu konuda vereceğim bir iki örnek, aralarındaki hocatalebe ilişkilerinin ne kadar serbest, hür ve aynı zamanda gerçekçi bir temele dayandığını gösterecektir Hz. Ömer'e Hayber’den güzel bir arazi düşmüştü. Peygamber (s.a.v.)'e, bunun nasıl kullanılması gerektiğini sorunca Peygamber (s.a.v.); “İstersen aslını hapset (muhafaza et), gelirinden tasadduk et” dedi. Hz. Ömer, gelirinden tasadduk etti ve aslının satılamayacağını, miras bırakılamayacağını, hibe edilemiyeceğini söyledi. Ebu Hanife ise, "varislerin bunu reddetmeye hakkı vardır demiştir." Ebu Yusuf’un, vakıfların satışı konusunda önceleri Ebu Hanife’yle aynı görüşte olduğu, fakat Hz. Ömer'in Hayber’deki yeri ile ilgili uygulamasını duyunca: "Bu konuda ihtilaf yoktur, eğer bu haber Ebu Hanife'ye ulaşsaydı bununla amel eder, muhalefet etmezdi" dediği bildirilmektedir. Ancak İmam Muhammed'in, hocası hakkındaki tenkidi serttir.O şöyle der: "Ebu Hanife, vakıf konusunda insanlara hüccetsiz hüküm vermiştir. Dolayısıyla halk onun görüşünü benimsememiş ve bu hükmü terk etmişlerdir. İnsanlar hakkında hüküm verenler, eser ve kıyasa dayanmadan hüküm verirler ise bu hükümler taklit edilmez. Eğer taklit caiz olsaydı, Ebu Hanife'den önce Hasan Basrî ve İbrahim Nehaî taklit edilmeye daha layık idiler"
Ebu Hanife, Hasan Basrî yoluyla gelen bir rivayette, onun şöyle dediğini rivayet ediyor: "İşkembeli hayvanların idrarında bir beis yoktur." Bunu nakleden İmam Muhammed şöyle dedi: "Ebu Hanife bunu kerih görürdü ve şöyle derdi: "Eğer abdest suyuna sidik isabet etse, abdesti ifsad eder, elbiseye çok miktarda bulaşır ve onunla da namaz kılınırsa, namaz iade edilir." İmam Muhammed ise hocasının görüşüne katılmayarak: "Bunda bir sakınca görmüyorum. Bu, ne suyu, ne abdest suyunu, ne de elbiseyi ifsad eder" demektedir İşte Ebu Hanife'nin, talebeleriyle birlikte tesis edip yaşattıkları tenkit ve tartışmaya açık bu ilmi anlayış, engin bir müsamaha ve olgunluk zemini üzerinde temellenerek gelişmiştir. Aslında bu anlayış, İslam’ın ilk asırlarında yaşamış İslam alimlerinin ortak bir özelliği idi İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebi'nin Hadis Metodu,İsmail Hakkı Ünal, Diyanet Vakfı Yayınları,shf.21-22 www.darulkitab.com adresinden alınmıştır
Görüldüğü gibi imamlar da bazen hata yapmış ve hataları öğrencileri tarafından terk edilmiştir. fakat sonraları "imamımız ne dedi ise doğrudur. o asla hata yapmaz. onun fetvasına aykırı ayet ve hadisleri bile umursamayız" anlayışı ümmet arasında yerleşmiştir. bu son söylediğim size inanılmaz mı geldi? buyrun: Kerhi; "eshâbımızın (mezheb alimlerimizin) görüşüne ters düşen bir âyet ve hadis ya mensuhtur veya te'vîl edilmiştir," demiştir. Fıkhussünne,Seyyid Sabık,Pınar Yayınları, shf.22
Bakar mısınız? "Eshabımızın ayet ve hadislere ters olan görüşleri..." demiyor "Eshabımızın görüşüne ters düşen bir ayet ve hadis..." diyor "Eshabımızın görüşü yanlıştır" demiyor "Ayet ve hadis hükümsüzdür" diyor Allah'a sığınırız. Bir imamlara ve onların öğrencilerinin nasslara nasıl teslim olduklarına bakın bir de onlardan daha sonra gelip de ayet ve hadisler yerine onların fetvalarına teslim olanlara bakın
Şimdi ben tekrar ediyorum ve diyorum ki: ben mezheb imamlarının yollarında gidiyor ve onların tavsiyesi ile onların ve öğrencilerinin sünnetine uygun olarak onlar da dahil tüm alimlerin sözlerini Kur'an ve sünnete vuruyorum uygunsa alıyor değilse terk ediyorum isteyen bana istediği ismi taksın benim umrumda değil ben ehlisünnet ve'l-cemaatten olduğumu biliyorum Elhamdulillah